Bozuk saat bile günde iki kere hakikatı gösterir ya… Şu bizim “okuyucu mektupları köşecisi” geçen gün Akıllı Kentel diye birisini konuk etmiş (bu yurttaş bir yazarmış.)

Kentel diyor ki: “Köy Enstitüleri, köylü yada Anadolu halkı istedi diye kurulmamıştı(…) Köy Enstitüleri’nin başarısızlıkları ‘köye karşın köy için’ yanlışlığından meydana gelmektedir(…) Anadolu’dan soyut bir köktencilik hareketin, zayıf da olsa varolan demokratik koşullarda başarı göstermiş olması mümkün değildir(…) Milleti adam yerine koymayan bu kafa devam etmiş olduğu sürece bu bozgunlar devam edecektir.”
Hadi ikimiz de bir kere daha toparlayalım:
Köy Enstitüleri, Ulusal Şef rejimi tarafınca “köylerde tek partinin gözü kulağı olacak ‘eğitmenler’, doğrusu köylü kanaat önderleri yetiştirmek” amacıyla kuruldu.
Amaç bir taraftan da köylüyü “kendi kendine yeter” hale getirerek (marangozluk vb. öğreterek) köyünde tutmak, şehire göç etmesini önlemekti. Doğrusu, “toplumsal hareketliliği” önlemek. Eh, böylece İsmet Paşa’nın hep yapmış olduğu benzer biçimde paracı kalkınmayı ve sanayileşmeyi de geciktirmek doğal! Bu sebeple diğer türlü bir burjuva sınıfı, bir de işçi sınıfı doğacaktı ve bu sınıflar bürokrasinin kontrolundan çıkacaklardı!
Bu, Alman faşistlerinin de gönlünde yatan hinoğlu hin bir baskı yöntemiydi.

Bu numara sadece tek parti diktasında yürüyebilirdi, nitekim fazlaca partili sisteme geçince (dönünce) bir anlamı kalmadı.
Dizginlenmek istenen köylü, tepki oylarını muhalif liberal partiye yağdırdı, onu iktidara getirdi, onlar da artık hiçbir anlamı kalmamış olan Köy Enstitüleri’ni tümden kapattılar.

Köy Ensitüleri devrimci bir harekettir fakat “geriden” devrimci. Faşizm de bir “negatif devrim” hareketidir.
Köylü hakkaten de hiçe sayılmış, fikri sorulmamış, üstelik enstitülerin harcaması, maliyeti de zorla köylüye ödetilmiştir.
Ecevit’in deli projesi Köykent de aynı sonucu vermiş, kurulan “pilot kentte” köylü, sosyoloji bilimine aykırı bu zorlama girişime sırt çevirmiş, oylarını da rakip partilere yağdırmıştır.

Bugün hâlâ Köy Enstitüleri tekrardan açılsın diye dırlanan ve kendini solcu sanan ahmaklar var. Bu sebeple onlara bunun solcu bir hareket olduğu öğretilmiştir.
Solu, hem de iki kere, ilkin 1925’te sonrasında 1946’da açıkça “tırpanlamış”, sol partileri ve gösterim organlarını kapatmış, hemen sonra da gerçek toplumcu parti TİP’in önünü kesebilmek için Ecevit eliyle “ortanın solu” diye bir saçmalık uydurmuş olan İsmet Paşa’yı solun içsel lideri sananlar da aynı ahmaklardır.
Bugün casusluktan yargılanmakta olan birisi, paşanın oğlunu da “politika dehası” olarak pazarladı, onu da yuttular.
Hadi o paşanın oğluyla ilgili bir belgesel film yapmış olup ailenin parasını alacaktı, berikilere ne oluyor?

GÜNÜN İNCİLERİ

“Güvenilir olun, 24 saat çalışıyorum. 25 saat olsa 25 saat çalışacağım.”
Kemal Kılıçdaroğlu

“Vatandaşlar Kilis’te, düşünün, ilçemiz… Her gün onlar da diken üstünde.”
Kemal Kılıçdaroğlu

“Ilkin Kilis’in il bulunduğunu öğrensin.”
Kilis Belediye Başkanı Hasan Kara