PARA FİNANS/ BARIŞ ERGİN Mart ayında tüm dünyanın yüreği ağzına geldi. 2008 krizinin bir benzeri bir daha mı yaşanacak ve tüm dünyayı etkileyecek bir ‘finansal salgına’ sebep mi olacak diye ülkeler, kara kara düşünmeye başladı. ABD’de başlayan ve ardından Avrupa’da devam eden krizin akut etkileri giderildi, ancak hala herkesin aklında bir şüphe devam ediyor. Çünkü bir haftalık süre içinde iki orta ölçekli ABD bankası kapatıldı ve Avrupa’da sistemik öneme sahip büyük bir bankaya önemli miktarda likidite yardımı sağlandı ve başka bir bankayla birleşmeye zorlandı.

HIZLA TÜM BANKALARI ETKİLEDİ

Bu beklenmedik kriz, dünya genelinde denetim ve düzenlemelerin önemini bir kez daha hatırlattı. Silikon Vadisi Bankası‘nın (SVB) çöküşü derin bir belirsizliğe yol açtı. California’da uzmanlaşmış bir iş modeliyle yerel bir orta ölçekli bankada başlayan kriz, hızla tüm batı bankacılık sistemini etkiledi. Bir hafta sonra sıra, büyük bir Avrupa bankası olan Credit Suisse’e geldi ve batmakta olduğu görüldü ve uzun vadeli ezeli rakibi UBS ile birleşmeye zorlandı. İsviçre makamları, Credit Suisse’in hissedarlarını kurtardı, ancak tahvil sahiplerini (AT1) koşullu dönüştürülebilir tahvillerin kefaletiyle kurtarmadı. Bu son fiyaskolar ve sonrasında yaşananlar, banka düzenlemesi ve denetimi konusunda derin sorunları gündeme getirdi.

DÜZENLEMELER SIKILAŞTIRILMALI

Uzmanlar ilk ve en öncelikli sorunun, bankalara giden ve paralarını çekmek isteyen mudilerin önleme ihtiyacıyla birlikte, sıkı banka düzenlemesi için geleneksel argümanlar, yani çok likit borçlar ile likit olmayan varlıklar arasındaki uyumsuzluğa işaret ediyor. Bankacılık sisteminin kırılganlığı göz önüne alındığında, ayrıntılı kurallara, sıkı ve tutarlı uygulamaya ihtiyaç var. Basel Bankacılık Denetim Komitesi son birkaç yılda çeşitli önerilerde bulundu, ancak yerel uygulama sıklıkla sorunlara yol açıyor.

ARTIK RİSKSİZ YATIRIM ARACI YOK

Yüksek enflasyon ve hızla artan faiz oranları bağlamında, düşük faiz oranlı tahvillerin piyasa değeri düştü. Bu fenomen iyi biliniyor, ancak merkez bankası taban oranlarındaki hızlı artış – özellikle ABD’de – ve 2022’de tahvil portföylerinin değerindeki düşüşün derinliği konusunda bir örnek yoktu. Devam eden yüksek enflasyon seviyeleri ve merkez bankalarının bilançolarının küçülmesi ise aslında risksiz varlıkların var olmadığını ortaya çıkardı.

TÜRK BANKALARI ETKİLENİR Mİ?

Bilgi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Cenktan Özyıldırım, ‘SVB girişim sermayesi kredilerini kapatsaydı ayakta kalabilir miydi’ sorusunu ortaya atıyor ve şu yorumu yapıyor: “Bilemeyiz. Çünkü daha büyük bir sorun SVB’nin aktiflerinin yarısını oluşturan uzun vadeli tahvil portföyü. Bu durum vade uyuşmazlığı ve faiz riski yaratıyor. FED’in 2022 yılındaki hızlı faiz artışı ile SVB’nin tahvil portföyü değer kaybediyor ve banka realize olmamış bir zarar yazıyor. Ancak SVB’nin mevduat müşterisi olan start-up’ların da yeni yatırım bulmakta zorlanması nedeniyle ortaya çıkan nakit ihtiyacı ile mevduatlarını kullanmak zorunda kalması, SVB’nin likidite sıkıntısı yaşamasına neden oluyor. Bu durumun ortaya çıkması ile güven krizi oluşuyor ve SVB’den 9 Mart tarihinde 10 saat içerisinde 42 milyar dolar mevduat çıkışı oluyor ve dijitalleşen finansal yapı sayesinde muhtemelen tüm zamanların en hızlı ve en büyük banka hücumu gerçekleşiyor. Kısaca diğer unsurlar önemli olsa da buradaki en büyük sorun bankaların kötü risk yönetimi. Bu bir sistematik risk yaratır mı? FED ve düzenleyici kuruluşlar bildiğiniz gibi bankacılık sektöründeki güven ortamını sağlayabilmek için paketler açıkladılar ve bugün itibarıyla ortamın sakinleştiğini söyleyebiliriz. Ancak bir çalışmaya göre Amerikan bankalarının realize olmamış toplam zararı 1.7 trilyon dolar. Başka bir ifadeyle turpun büyüğü hala heybede diyebiliriz. Amerika’da bir bankacılık krizinin yaşanması durumunda Türk banklarının da bundan etkilenmesi kaçınılmaz.”

DOMİNO ETKİSİ OLUŞTURABİLİR

Dinamik Yatırım Baş Ekonomisti Enver Erkan, bankacılık için yayılma etkisi için şu parametrelerin üzerinde duruyor: “Faiz artışlarının varlık değerlerine etkisi, ki artışlar durursa bu risk büyük ölçüde minimalize olacaktır. Bir diğer parametre ise mudi tepkisi olacaktır. Mevduatlar garanti altına alınsa bile, mudilerin küçük bankalardan JP, GS, Goldman, BofA gibi büyük bankalara mevduat kaydırması riski vardır. Mevduatların para piyasası fonlarına kayması ise daha genel bir erime oluşturur. Bankacılık açısından asimetrik bir kriz yaratır ve küçük/bölgesel bankalar sermaye riski ile yüzleşir. Bu da domino etkisi oluşturur.”

YAŞADIKLARI İLK KRİZ DEĞİL

Silicon Valley Bank (SVB) ve Credit Suisse, son zamanlarda finansal sıkıntılar yaşayan bankaların başında geliyor. Aslında her iki banka da farklı nedenlerle son kriz öncesi de sıkıntılı günler geçirdi. SVB, özellikle teknoloji sektöründe faaliyet gösteren bir banka olarak biliniyor. Ancak kripto para birimleri piyasasındaki dalgalanmaların etkisiyle büyük kayıplar yaşadı. Banka, 2021 yılında 1 milyar dolardan fazla zarar etti. SVB’nin bu kayıpları, bankanın büyük ölçüde kripto para birimleri işlemlerine bağımlı olması ve piyasada yaşanan volatiliteye karşı yeterince hazırlıklı olmamasıyla ilişkilendirildi.

YÖNETİM İSTİFA ETMİŞTİ

Diğer yandan, Credit Suisse bankası, büyük skandallarla gündeme geldi. Bankanın, ABD’deki bir hedge fona yüksek riskli kredi vermesi ve fonun büyük ölçüde borcunu ödeyememesi sonucu 5 milyar dolardan fazla zarara uğramasıyla ilgili haberler yayıldı. Bu olayın ardından, bankanın CEO’su ve diğer üst düzey yöneticileri istifa etti. Her iki bankanın da krizle mücadele etmek için çeşitli önlemler aldığı bildiriliyor. SVB, kripto para birimleri işlemlerinde daha fazla dikkatli olacaklarını ve daha fazla risk yönetimi uygulayacaklarını açıkladı. Credit Suisse, risk yönetimi süreçlerinde iyileştirmeler yapacaklarını ve yüksek riskli işlemlerden kaçınacaklarını duyurdu.

First Republic Bank ise son zamanlarda finansal sıkıntılar yaşayan bankalar arasında. Banka, müşterilerinin taleplerini karşılayamadığı için büyük bir geri ödeme sorunuyla karşı karşıya kaldı. Bankanın son finansal raporlarına göre, özellikle Kovid-19 pandemisi döneminde, müşterilerin nakit ihtiyaçları arttı. Bunun sonucu olarak, banka talepleri karşılamak için yeterli miktarda fon sağlayamadı. Bu nedenle, birçok müşteri kredi geri ödemelerini ertelemek veya ödemelerini durdurmak zorunda kaldı.

BEYAZ SARAY SIKI DÜZENLEMELER İÇİN DÜĞMEYE BASTI

Gözler ABD yönetiminin atacağı adımlara çevrilmişken Beyaz Saray’dan Cuma günü bir açıklama geldi. ABD Başkanı Joe Biden, selefi Donald Trump döneminde büyük bölgesel bankalar için gevşetilen koruma önlemlerinin ve denetimin, bankacılık sistemini güçlendirmek amacıyla yeniden sıkılaştırılması gerektiğine inandığı bildirildi. Biden’ın bankacılık sektöründeki düzenleyici kurumları, ABD Hazine Bakanlığı ile istişare içinde. Gelecek bankacılık krizi riskini azaltacak bir dizi reformu gerçekleştirmeye çağırdığı kaydedilen açıklamada, varlıkları 100 ila 250 milyar dolar olan bankalar için gevşetilen kuralların eski haline getirilmesi tavsiye edildi. Açıklamada; orta ölçekli bankalar için likidite gereksinimlerinin artırılması önerisi getirilerek, Dodd-Frank Yasası kapsamında oluşturulan likidite kurallarının 100 ila 250 milyar dolar varlığa sahip bankaların bir stres döneminde beklenen net çıkışları karşılamak için yeterli yüksek kaliteli likit varlıkları tutmalarını gerektirdiği, Trump yönetiminin varlıkları 250 milyar doların altındaki bankalar için bu kuralları kaldırdığı aktarıldı.

DÜZENLEMELERİ SIKILAŞTIRAN BATAN BANKANIN YÖNETİMİNDE

SVB krizinde; ABD Merkez Bankası FED’in agresif faiz artırımı politikası kadar ABD’nin bir önceki Başkanı Donald Trump’ın yaptığı yasal değişiklikler de etkili oldu. Trump, 2018’de selefinin küresel mali krizin ardından çıkardığı sert düzenlemeleri sulandıran bir yasayı imzaladı. 50 milyar dolardan fazla varlığa sahip herhangi bir bankanın özellikle yoğun federal denetimle karşı karşıya kalması ortadan kalktı ve bu eşik 250 milyar dolara çıktı. Çok sayıda büyük banka, FED’in yıllık stres testlerinden kurtuldu. Değişiklikten yararlananlardan biri de batan Signature Bank’tı. Dodd-Frank olarak bilinen Wall Street Reformu ve Tüketiciyi Koruma Yasası’nın yazan iki isimden biri olan Barney Frank de Trump’ın değişikliğini destekleyenler arasında yer aldı. Frank’in, aynı zamanda Signature Bank’ın da yönetim kurulunda olması ise oldukça dikkat çekici.

“KRİZİN ÇIKIŞ SEBEBİ KÖTÜ RİSK YÖNETİMİ”

Prof. Dr. Cenktan ÖZYILDIRIM / Bilgi Üniversitesi Uluslararası Finans Yüksek Lisans Programı Koordinatörü

Amerika’da iki bankanın iflası ile başlayan ve sonra Avrupa’ya sıçrayan bankacılık güven krizinin en önemli sebebi, her ne kadar FED’in hızlı faiz artışı ve 2018 yılında Trump hükümeti tarafından gerçekleştirilen deregülasyonlarla ilişkilendirilse de söz konusu bankaların kötü risk yönetimidir. Örneğin krizi tetikleyen SVB’nin durumunu inceleyecek olursak, bankanın yoğun olarak Silicon Valley’da kurulan start-up’larla ve bu start-up’lara yatırım yapan risk sermayesi şirketleri ile çalıştığını görüyoruz. 2022 yılına kadar devam eden düşük faiz/bol likidite sayesinde finansman sorunu yaşamayan teknoloji girişimlerinin mevduat müşterisi olduğu SVB, bu dönemde hızla büyüyor ve aktif büyüklüğü 2018-2021 yılları arasında 51 milyar dolardan 211 milyar dolara kadar çıkıyor. Bu büyümeyi finanse eden mevduatların büyük kısmı ise FDIC güvencesinin üst sınırı olan 25 bin doların üstünde kalıyor. Bankanın aktiflerine baktığımızda toplam varlıklarının neredeyse 1/3’ünü oluşturan kredilerin yarısından fazlasının girişim sermayesi şirketlerine verilen büyük hacimli krediler olduğu raporlanıyor. Aslında 2010 yılında çıkarılan Dodd-Frank düzenlemesi, bankaların risk sermayesi ve girişim sermayesi şirketlerine yüksek risk nedeniyle finansman sağlamasını kısıtlıyor. Girişim sermayesi şirketlerinin yatırımları sadece yüksek riskli değil, aynı zamanda likit olmayan varlıklar. Start-up’lara yapılan yatırımlar, uzun vadeli ve bu şirketler genelde halka açık olmadığı için likit değil. SVB de bu durumu gerekçe göstererek bu düzenlemeden muaf tutulmak için talepte bulunuyor ve aslında bugün bankanın iflasına neden olan likidite riski faktörlerinden biri olan bu gerekçe FED tarafından kabul edilerek SVB’ye bu durumu düzeltmesi için beş yıl vakit veriliyor. Daha sonra Trump yönetiminin bu düzenlemeyi yumuşatması ile SVB girişim sermayesi şirketlerine sağladığı kredileri azaltmak zorunda kalmıyor.

“KÜÇÜK BANKALARDAN BÜYÜKLERE BİR KAÇIŞ OLUR”

Enver ERKAN / Dinamik Yatırım Menkul Değerler Baş Ekonomisti

Bu krizin asıl sebebinin FED’in faiz artırımlarının genel toksik etkileri mi olduğu, yoksa birkaç bankanın pozisyonlarını kötü yönetmesi kaynaklı mı olduğunu konusunda bir hasar tespit çalışması gerekiyor. Ancak yayılım etkisinin büyük bankalara sıçramayacağını, daha çok küçük bankalardan büyük bankalara kaçacak bir mevduat etkisi ile sermaye sorunu yaşanabileceğini düşünüyoruz. Zor sektörlere yoğunlaşan bankalar risk taşıyor ve yatırımların desteklenmeyeceği, banka batışlarının izleneceği açık bir şekilde ortada. Mudilerin tepkisi bu nedenle sert olabilir ve mevduat çekimleri hız kazanabilir. Euro bölgesi bankacılık sektörünün likidite pozisyonu son yıllarda iyileşmiş görünmektedir. Sermaye oranları biraz düşmekle birlikte küresel mali kriz dönemindeki seviyelerin oldukça üzerindedir. 2008 mali çöküşünün ardından, ABD ve AB’deki regülatorler, bankaların olası kayıplarla daha iyi başa çıkabilmelerini sağlamak ve aşırı risk alma cesaretini kırmak için bankaların kurallarını sıkılaştırdı. Ancak ABD son yıllarda bu önlemlerin bazılarını geri aldı. Euro bölgesi bankacılık sektörünün likidite ve sermaye pozisyonu dikkate alındığında, bu dinamikler, Euro bölgesi bankacılık sektöründe geniş tabanlı sistemik sorunların ortaya çıkma ihtimalini azaltabilir.