Yalancıyı bakış açısından tanıyanlardan mısınız? O vakit tebrikler, şanslısınız. Zira pek çoğumuz asla anlamıyor, kim ne dese ona inanıyor. Bazılarımız ise şüphelense bile konduramıyor, içine kurt düşse de ‘yok canım’ diyerek bu düşünceyi kafasından uzaklaştıyor.

Bazı insanların yalan söyleme mevzusunda ne kadar usta bulunduğunu biliyoruz. Peki karşımızdaki kişinin yalan söylediğini ‘şıp’ diye idrak etmek mümkün mü? Uzmanlara nazaran cevap: Evet. Eski bir FBI ajanı, bir psikolog ve bir müfettiş işin sırrını söyledi.

  • Stres altında yapmış olduğu jestlerine dikkat edin

Joe Navarro eski bir FBI ajanı. FBI’da vazife yapmış olduğu süre zarfında edinmiş olduğu tecrübeleri ‘What Every Body Is Saying’ isminde bir kitaba dönüştürmüş. Sözel olmayan ipuçlarından (yukarı baktı, kafasını kaşıdı benzer biçimde) yalanı tespit etme efsanelerinin pek çoğunu sıkıntılı buluyor sadece bu insanların ifadelerinden ve davranışlarından hiçbir şey çıkaramayacağımız anlamına gelmiyor.

“İnsan vücudunun muhteşem bir halde yapmış olduğu şeylerden biri ruhsal huzursuzluğu gerçek zamanlı olarak göstermektir. Örnek olarak Kral Charles devamlı kol düğmeleriyle oynuyor. Toplumsal kaygıyla bu şekilde başa çıkıyor. Prens Harry devamlı aslına bakarsanız iliklenmiş olan düğmeyi yeniden ilikliyor, bu bir başka rahatlatıcı davranış” diyor.

Yüze dokunmak da stres altında kendinizi yatıştırmanın bir yolu olarak biliniyor. Navarro’ya nazaran ilk kaide şu: Birinin elleriyle ve yüzüyle yapmış olduğu her şey, daima bir şey ifade ediyor. Şimdi bunun ne işe yaradığını bulmanız gerekiyor.

  • Ruhsal huzursuzluk tespit ettiğiniz noktaları kurcalayın

Navarro, FBI günlerinde bir kanun kaçağını aradığını konu alıyor. “Insanın annesiyle görüşürken oğlunu görüp görmediğini sormuş oldum. Hanım ‘hayır’ dedi ve belirgin bir halde gergindi. Sadece gerginliğini bu cevaba bağlamanın bir yolu yoktu; gerçeği söylüyor da olabilirdi. Kim bilir bir tek kapısının önünde iki FBI ajanının gelmesinden rahatsız olmuştu.”

Navarro mevzuyu değiştirdi ve kendisi işteyken oğlunun eve gizlice girmiş olmasının mümkün olup olmadığını sordu. Hanım “Hayır, bu tarz bir olay mümkün değil” dedi ve bu kez ‘eliyle boynunu kapatarak’ gerilmiş bir ifade sergiledi. “Peki fakat bunu yapması için bir niçin yok, değil mi?” dedi. Tek söylemesi ihtiyaç duyulan: “Bilmiyorum” idi. Şu demek oluyor ki sözel olmayan stres göstergesi (elle boynunu kapatmak) mantıksız bir cevapla birleştiğinde yalana işaret ediyordu. Elbet, adam evdeydi.

  • Oldukça belirgin hareketlere saygınlık etmeyin

Yaptığımız bazı hareketlerin kökeni, ilkel atalarımızın kendini koruma yöntemlerine kadar dayanıyor. Navarro “Mesela şoke edici yada korkulu bir şey gördüğümüzde ağzımızı kapatırız, bundan dolayı bu hareket yırtıcıların kokumuzu almasını önlemeye yöneliktir” diyor. Mesele şu ki, jest ne kadar belirgin olursa öykünmek edilmesi de o denli kolay oluyor. Şu demek oluyor ki her insanın aynı yüzü ya da hareketi yapmış olduğu böylesi durumlar size bir şey anlatmayacak ve pek işe yaramayacak.

Psikolog, yazar ve yayıncı Dr. Linda Papadopoulos, sözlü/sözsüz yazışma arasındaki farka; kelimeler ve jestler arasındaki uyumsuzluğa dikkat çekiyor.

Sektörde danışman olarak çalışan emekli sigorta müfettişi Gabrielle Stewart ise konuşmada ses perdesinin ve tonunu, akustik farklılıkları dikkate alıyor. Yalan söyleyen insanların hikâyeyi gerçek unsurlarla dolduracağını, bunun zekice bulunduğunu, fakat işin yalan kısmına geldiklerinde ‘hızlandıklarını ve daha yüksek bir perdeden konuştuklarını’ söylüyor.

Ona nazaran ses o anda şöyleki diyor: “Bilişsel aşırı yüklenme içindeyim.”

  • İletişim kurarken konuşmayı değil dinlemeyi deneyin

Papadopoulos, “Psikologların sıkça başvurduğu etken dinleme becerisi şaşırtıcı derecede ender görülen bir şey. Pek oldukca insan dinlemek yerine bir sonraki adımda ne söyleyeceğini düşünüyor. Ek olarak eğer stresli ya da endişeliysek başkalarındaki stresi saptamak daha zor oluyor” diyor.

Papadopoulos, bir aile krizinin ortasındayken iyi mi bir sahtekarlığa kurban gittiğini konu alıyor: “Bu mevzu hakkında yazıyorum, işim bu fakat o anda kandırıldım. Eğer kendimde olsaydım bunun gerçekleşmesi ihtimali oldukca düşük olurdu.”

Üslubunuzun konuşma üstündeki tesirini göz ardı etmeyin. Navarro, “Eğer karşınızdakini suçlayıcı bir tavırla yaklaşırsanız bu insanları savunmaya itiyor ve gözlemlemeniz ihtiyaç duyulan davranışları maskelemeye başlıyor” diyor. Bir yalanı ortaya çıkardığınıza oldukca acele karar verirseniz, öteki ihtimaller içinde açıklamalara kapı açmış olmuş olursunuz.

  • Hikâyeyi kendi açılarından anlatmalarını sağlayın

Sigorta soruşturmalarını telefonla icra eden Stewart şöyleki diyor: “Anlatımın yapısı oldukca mühim. Biriyle konuşurken bunu ne olursa olsun karşı karşıya yapamazsınız. Fakat sonunda her hikâyenin bir başı, ortası ve sonu var. Normalde anlatılanların yüzde 30’u giriş, yüzde 40’ı içerik, yüzde 30’u da sonradan düşünülenler ve yansımalardan oluşuyor.

Gerçek olmayan bir ifade muhtemelen bu yapıya sadık kalmayacaktır; bundan dolayı yalan söyleyen kişiler size o yüzde 40’ı hakikaten anlatmak istemezler. Bir yalanın en yaygın yapısı yüzde 80’lik giriş kısmıdır. Sonrasında size ne işe yaradığını hakikaten oldukca süratli bir halde anlatırlar ve bu işi bitirmek isterler.”

“Neredeyse her dolandırıcılık hikâyesinin oldukca uzun bir başlangıcı, iğrenç bir ortası ve gene iğrenç bir sonu vardır” diyen Stewart ekliyor: “Bellek da önemli. Mühim bir şey olduğunda bunu unutmak oldukca ender görülen bir durum. Yanlış hatırlanmış yada yanlış algılanmış olsa bile, hafızada o detayın olması ihtiyaç duyulan yerde büyük bir boşluk olmaması gerekiyor.”

  • Konuşma dilini iyi kulak verin

“Yalan söylerken tamamen değişik bir dil kullanırız” diyor Stewart. “Hakikaten en meşhur örnek Başkan Nixon’dır. Kendisine direkt olarak ‘Watergate’ten haberiniz var mıydı?’ diye sorulmuştu. Cevabı ise ‘Başkan bu tarz bir olay yapmaz’ oldu. Gerçek dışı anlatımda ‘ben’ ve ‘benim’ ifadeleri eksiktir, bundan dolayı yalanı kendimizden uzaklaştırmak isteriz.

Ek olarak vakit kiplerini kayabilir. Mesela otomobili çalınan dürüst bir şahıs büyük olasılıkla “Arabayı burada bıraktım, bir saat sonrasında geldiğimde gitmişti” diyecektir. Sadece gerçek dışı bir ifade şimdiki zamana kayabilir, örneğin “Yolda yürüyorum ve arabamı arıyorum, düşünüyorum…”

  • Garip seslere yada rastgele kelimelere karşı uyanık olun

Stewart ‘duygusal sızıntı’ adını verdiği durumu şöyleki tanım ediyor: “Bir yalancı rastgele gülmeye başlayabilir fakat sesi pek de neşeli gelmeyecektir. Vakit dolduran sesler kullanılabilir bundan dolayı gerçeğe aykırı şeyler söylemek ek bir bilişsel yüktür.

Bu yüzden tetikte olurlar ve sessizliğe tahammül edemezler. Öksürük ya da söylenmesi gerekmeyen alakasız bir takım kelime duyabilirsiniz. Buna bağlı ‘muhtemelen, galiba’ benzer biçimde sözcüklerin kullanımı taahhüt içermeyen dil yada ‘dilde perdeleme’ olarak adlandırılır. Tamamı feragatname gibidir: Bu dille kendimi bağlamak istemiyorum.”

  • Kendinize mesele: Vakaya doğru tarafınca mı bakıyorsunuz?

Bu sözlü ve sözsüz ipuçlarının her biri şuna dayanıyor: Yalancının huzursuzluğu.

Oysa hepimiz yalan söylemekten rahatsız olmuyor, hatta bazı insanoğlu bundan zevk alıyor. Navarro, “Herhangi bir nüfusun yüzde 1’inin, ki ABD’da bu oran oldukca daha çok olabilir, psikopat bulunduğunu biliyoruz” diyor ve ekliyor: “Bu insanoğlu gün boyu yalan söyleyebiliyor. Buna ek olarak nüfusun yüzde 4’ü de antisosyal. Bu tip insanoğlu çoğu zaman kanun dışı faaliyetlerle yaşamını sürdüren kişiler. Aldatmak, dolandırmak ve yalan söylemek için doğmamış olsalar bile bunu alışkanlık hâline getiriyorlar.”

Navarro, günümüzde pek oldukca insanoğlunun iş yaşamında yalan söylemek zorunda kaldığını ve ek olarak bunu bir ‘toplumsal hayatta kalma aracı olarak’ kullandığımızdan bahsediyor. Bir grubun üyesi olarak kalmak istiyoruz ve o gruptan atılmaktan korkuyoruz. Bir ihtimal yalan söylemenin ödüllendirildiği bir kültürde yaşıyoruz, bir ihtimal baskı altındayız ve kim bilir daha özgüvenli görünmek istiyoruz. Ona nazaran bu benzer biçimde koşullarda bazılarımızın bu mevzuda giderek daha ‘başarıya ulaşmış’ olması kaçınılmaz.

Dolayısıyla, sözlü ve sözsüz ipuçlarını çapraz referans alıp dürüst ve gerilmiş bir insanı ayırt etmek için ipuçlarını tersten kurgularsanız, kimin yalan söylediğini bir eleme süreciyle anlamanız mümkün. Bu mevzuda psikopat derecesinde iyi olsalar bile.

Bu mevzuya ilgi duyuyorsanız şurada bir makalemiz daha olacaktı. Ek olarak bizi X (Twitter) ve Instagram’dan takip etmeyi ihmal etmeyin.


Guardian makalesinden Türkçeleştirildi.