2011de dünyanın ilk Cittaslow adası duyuru edilen Göeada, ülkemizin en büyük adası olmasının yanında, dünyanın ilk ve tek sakin adası” unvanına haiz. Yöresel, kültürel ve gastronomik değerleriyle son yıllarda popülaritesi oldukça artan ada, yerli ve yabancı turistlerin her geçen yıl daha çok ilgi odağı oluyor. Bugün, adanın dört bir yanında yer edinen eski Rum köylerinin taş mimarisi ve Arnavut kaldırımlı sokakları, ziyaretçilerine adanın varlıklı kültürel mirasını hatırlatıyor. Adaya turistlerin yoğun olarak geldiği zamanlar yaz ayları olsa da güzel üzümün ve kaliteli şarabın izini sürenler için bağbozumu zamanı kısaca eylül ayı da adanın en güzel zamanı.

Gelibolu Yarımadası’nın Şimal Ege Denizi’ndeki batı kıyısında yer edinen Gökçeada, doğaya ve sakin kumsallara ilgi duyan ada tutkunları için en iyi seyahat, dinlence ve bulgu noktalarından biri. Sakin atmosferiyle dinlenmek isteyenler için mükemmel bir destinasyon olan Gökçeada, ormanlık yamaçları, zeytinliklerle çevrili beyaz kumlu plajları, kafeleri, şarap tadım evleri, tavernaları ve mimari dokusu koruma altında olan Rum köyleriyle, her yaş ve kültürden ziyaretçinin beklentisini fazlasıyla karşılıyor.

Göeadada ziyaret edilmesi ihtiyaç duyulan 10 yer

Gökçeada’ya gitmişken birkaç gün kalınmalı şundan dolayı hem adanın yüzölçümü pek fazlaca dinlence yöresinden daha büyük, hem de ziyaret etmeye kıymet fazlaca yeri var. Mesela adaya özgü tatları keşfe çıkabilir, bağları ve şarap üreticilerini gezip organik şarapların tadına bakabilir, Aydıncık Sahili’ndeki organik balçık banyosuyla cildinizi besleyebilir, Kaleköy’ün manzaralı kafelerinde dibek kahvesi içebilir, Arnavut kaldırımlı daracık sokaklarda yürüyüş yapabilir, sörf eğitimi alabilir, dalış yapabilirsiniz. Gökçeada’da geçirdiğiniz güzel bir günün sonunda görkemli bigün batımına şahit olmak isterseniz Uğurlu Köyü’nün zirvesine çıkıp rengarenk manzaranın tadını çıkarabilirsiniz. Gökçeada seyahat rehberi oluştururken listede kesinlikle bulunması ihtiyaç duyulan bunlar şeklinde bazı hususi bölgeler var. Gelin onlara bir göz atalım:

1- Aydıncık Plajı

Aydıncık ya da Kefalos Plajı, Gökçeada’nın güneydoğu kesiminde, merkeze ortalama 10 km. mesafede içeriyor. En derin yeri ortalama 1 metre olan sığ ve kumluk bir denize haiz bin 200 metre uzunluğundaki plajda, denizden ayrılan ve organik çamura haiz bir tuz gölü de bulunuyor. Bu göl, mahalli halkın eski zamanlarda kendi tuzlarını ürettikleri kaynak olarak biliniyor. Göl hem de flamingoların göç yollarını seyretmek için de mükemmel bir yer, bu özelliğiyle Aydıncık, her yıl göç döneminde gölün yüzeyinin flamingolar ile pembeye bürünüşünü seyretmek isteyenlerin uğrak noktası. Senenin 300 gününün rüzgarlı geçmiş olduğu ve Türkiye’nin sörf turizmi merkezi olma yolunda sağlam adımlarla ilerleyen Aydıncık Plajı’na gittiğinizde, kükürt bakımından varlıklı olması sebebiyle cilt problemlerine iyi geldiği söylenen gölün siyah çamuruna bulanmış insanoğlu görürseniz şaşırmayın.

2- Kaleköy

Eski adı Kastro olan Kaleköy, adanın kuzeydoğu kıyısında içeriyor. Yakınında antik bir kale ve kilise kalıntıları bulunan Kaleköy’de Birinci Dünya Savaşı’ndaki işgal esnasında Fransız Birliği tarafınca yaptırılan ve günümüzde balıkçı tekneleri ve yatlar için kullanılan ufak bir liman da var. 1960’lara kadar nüfusun çoğunluğunu oluşturan adanın Rum sakinlerinin yaşamı hakkında ipuçlarını keşfedeceğiniz köyde, eşi olmayan bir Ege manzarası bulacaksınız. Kaleköy’de mükemmel mağaza ve dükkanların yanı sıra, aynı gün tutulmuş taze balıkların servis edilmiş olduğu enfes balık restoranları da var.

3- Dereköy (İskinit)

1980’e kadar Türkiye’nin en büyük köyü unvanına haiz olan Dereköy, adanın batı yakasının merkezinde içeriyor. 1950 tane hanesinin olduğu eski zamanlarda 22 kahve, 2 beyazperde, fazlaca sayıda berber, bakkal, terzi şeklinde dükkanları ve 3 zeytinyağı imalathanesi ile oldukça büyük ve kalabalık olan köydeki evlerin bir çok, Rum nüfusun köyden göçmesiyle boşalmış sadece her yıl 15 Ağustos’ta düzenlenen Meryem Ana Festivali yardımıyla köy birkaç günlüğüne de olsa eski kalabalık günlerine geri dönüyor. Köyde 1800’lerin başlangıcında inşa edilmiş olan Hagia Marina Kilisesi ve Koimesis Tis Theotokos Kilisesi hâlâ etkin durumda ve ibadete açık. Ada geleneğinde mühim bir yer tutan ve köylerde bayanların buluşma ve sosyalleşme bölgeleri olan çamaşırhanelerin de en güzel ve mimari olarak en iyi korunmuş örneklerine Dereköy’de rastlanabilir.

4- Tepeköy (Agridia)

Eski adı Agridia olan ve merkeze 11 km. uzaklıkta bulunan Tepeköy, kuzeyde konumlanıyor ve adadaki en büyük Rum nüfusuna ev sahipliği yapıyor. Adanın en yüksek noktası olan köyün güneyinde sönmüş bir volkan, 100 yılı aşkın süredir mahalli halkın mezarlarının bulunmuş olduğu eski bir Rum mezarlığı ve eski bir Rum Ortodoks Kilisesi bulunuyor. Eski zamanlarda 1.200 kadar Rum’un yaşamış olduğu köyden geriye bakımsızlıktan viraneye dönen boş evler ve sayıları 150’yi bulmayan şimdiki sakinleri kalmış. Bir de terk etmiş olduğu köyüne seneler sonrasında geri dönen Barba Yorgo’nun dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçileri ağırladığı tavernası…

5- Marmaros Şelalesi

Marmaros Şelalesi’ne ulaşmak için Dereköy’den geçip Uğurlu çıkışından sağa dönmelisiniz. Otomobille şelaleye kadar gitmek mümkün olmadığı için, yolun sağında kalan şelaleye patika bir yoldan yürüyerek ulaşılabiliyor. Kışın gürül gürül akan şelalenin su seviyesi yazları düşüyor. Doğayla baş başa kalmak isteyenler ya da trekking yapmayı sevenler için Marmaros Şelalesi kesinlikle listede olmalı.

6- Gizli saklı Liman

Gökçeada, Türkiye’nin en batı ucunda, Gizli saklı Liman Koyu ise Gökçeada’nın en batı ucunda içeriyor. Çam ağaçlarıyla çevrili ince kumlu sahiliyle evvelde bir tek ada sakinlerinin bilmiş olduğu, yavaş yavaş yerli ve yabancı turistlerin de keşfettiği Gizli saklı Liman, konumu gereği güneşin son olarak batmış olduğu noktada ve en uzun gündüzün geçirileceği koy. Uğurlu Köyü’ne yakın olan koy, merkeze 25 km. mesafede bulunuyor.

7- Yenibademli Höyük

Yenibademli Höyük, Gökçeada’da meydana getirilen ilk dizgesel arkeolojik kazı alanı olma özelliğine haiz. Gökçeada’nın merkezine 3 km. uzaklıkta, Kaleköy istikametindeki höyük, yerden 9 metre, deniz seviyesinden 18 metre yükseklikte içeriyor. 1996 senesinde höyükte Kültür Bakanlığı Anıt ve Müze Müdürlüğü’nün izniyle başlamış olan kazılar, Hacettepe Üniversitesi Arkeoloji Kısmı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Halime Hüryılmaz başkanlığında halen yürütülüyor.

Höyükteki yerleşimin 5000 yıl öncesine ilişik olduğu ortaya çıkarılan kazı emek harcamaları esnasında alanda Tunç Çağı’na ilişik kalıntılara rastlandığı bildirildi.

8- Yıldız Koyu

Adanın en güzel koylarından önde gelen Yıldız Koyu, garip kaya oluşumlarıyla dikkat çekiyor. Yıldız Koyu’na Yukarı Kaleköy’den yaya olarak gelebileceğiniz şeklinde, Yenibademli Köyü’nden otomobil ile gelmek de mümkün. Yıldızköy – Yelkenkaya arasındaki bölge, bölgenin su altı güzelliklerinin tekrardan araştırılması için Türkiye Araştırmalar Vakfı’na (TÜDAV) tahsis edildi ve Sualtı Ulusal Parkı deklare edildi. Yıl süresince avlanmanın, dalış yapmanın ve öteki tüm gezim faaliyetlerinin yasak olduğu Gökçeada Sualtı Ulusal Parkı, Türkiye’nin ilk ve tek sualtı parkı olma özelliğine haiz.

9- Kaşkaval Burnu (Peynir Kayalıkları)

Adanın limanı olan Kuzulimanı’nın derhal solunda yer edinen Kaşkaval Burnu, bir tek denizden bakınca görülebilen ve üst üste sıralanmış peynir kalıplarını çağrıştıran garip kaya oluşumlarıyla dikkat çekiyor. Talibi ziyaret edenlerin zihinlerinde yer edecek bir güzelliğe haiz bu organik kaya oluşumları, rüzgar ve su kaynaklarının yanı sıra tektonik hareketlerin ve adanın içinden geçen fay hatlarının etkisiyle seneler içinde oluşmuş. Deniz derinliğinin 35 metrelere ulaşmış olduğu bu burun, adanın en derin yerlerinden biri olma özelliğiyle dalışseverlerin ilgisini çeken ve sualtı hareketliliğinin fazla olduğu bir dalış noktası.

10- Göeada Şarap Bağları ve Tadım Evleri

Gökçeada, tüm bu zamanı, gezinsel ve kültürel değerlerinin yanında, şarap üretimi ve üreticileri ile de dikkatleri üstüne çeken bir dinlence destinasyonu. Gökçeada’ya yolu düşenler için Gökçeada seyahat rotası yapmak söz mevzusu olduğunda, yollar bir halde bağlara ve bağ evlerine çıkıyor. Şu sebeple, Gökçeada, yöredeki şarap üreticilerinin adaya özgü üzümlerden geleneksel yöntemlerle üretip şişelediği organik şaraplarıyla gastronomi turizminde mühim bir yere haiz.

Gökçeada şarapları denince ilk akla gelen üzüm çeşidi olan Kalabaki üzümü, yoğun bir emekle evcilleştirilmeye gereksinim duyan “zor” bir tür olarak kabul ediliyor. Bu üzümden meydana getirilen şaraplar orta yoğunlukta ince, aromatik karakterli, azca tanenli ve orta gövdeli oluyor. Minik yada orta ölçekli, silindirik yada konik şeklinde taneleri olan Kalabaki, fazlaca sayıda tohuma ve yoğun bir kırmızı renge haiz ve leziz bir üzüm olmasına karşın direkt tüketim için değil, bir tek şarap yapımı için kullanılıyor.

Kalabaki üzümü, kırmızı orman meyvelerinden gelen ince aromalarla koyu yakut rengi veren sek kırmızı şarapların üretiminde de bir çeşit olarak kullanılıyor. Kalabaki üzümünden üretilen organik şaraplar oldukça zarif bir içime haiz ve ağızda berrak bir his bırakıyor. Adanın tek Kalabaki üzümü yetiştiricisi ve ilk organik şarap üreticisi Nusretbey, kendi bağındaki organik sertifikalı üzümlerden ürettiği Cabernet Sauvignon, Merlot, Şiraz, Gökçeada (İmroz) yerlisi Kalabaki, Pinot Noir, Chardonnay, Narince, Antep Karası, Öküz Gözü, Malatya Siyahı üzümleri ve şaraplarının tadıyla dikkat çekiyor.

Gökçeada Nusretbey Şarapları’nın yanı sıra zeytinyağı, bal, badem, kekik, lavanta şeklinde yöreye özgü ürünlerin bulunabildiği Nusretbey Tadımevi, Gökçeada’da gezilecek bölgeler içinde öne çıkıyor.

Gökçeada’nın renkleri, toprağın koyu kırmızısı ve yeşilinden Ege Denizi’nin açık turkuaz ve lacivertine kadar uzanır. Tabiat ananın özgürce yargı sürdüğü ve sakinliğin yaşamın olmazsa olmaz bir parçası olduğu bir yerleşim yeri ve gezim destinasyonu olarak kalmayı başaran Gökçeada, her şeyden uzaklaşmak ve kafa dinlemek isteyenler için en uygun yerlerden biri. Gökçeada’nın “aden adası” anlamına gelmesi ve köylerini orijinal ve organik hallerini korumaya teşvik eden Cittaslow hareketinin ilk üyelerinden biri olması şaşırtıcı değil. Bigün yolunuzu kesinlikle Gökçeada’ya düşürmenizi diliyoruz.