Armağan vermek insan olmanın garip fakat mühim bir parçası. University of Colorado Denver’dan antropolog Chip Colwell, insanlığın son 3 milyon yılda iyi mi araçlara ve teknolojiye bağımlı hale geldiğini mevzu alan yeni kitabı So Much Stuff için araştırmalar yaparken “başkalarına bir şeyler vermek” fikri karşısında büyülendiğini aktarıyor ve “İnsanlar kıymetli yada kıymetli bir şeyi kendileri kullanabilecekken niçin öylece teslim etsinler ki?” diye soruyor.

Antropologlara bakılırsa armağan vermenin kökleri oldukca eskilere dayanıyor ve dünya genelinde malum neredeyse her kültürde bulunabiliyor.

Hediyelerin şüphesiz pek oldukca amaca hizmet etmekte. Bazı psikologlar armağan vermeyle ilişkilendirilen “sıcak bir ışıltı”, “içsel bir zevk” gözlemlediler. İlahiyatçılar ise armağan vermenin İslam, Hıristiyanlık ve Budizm’de sevgi, nezaket ve minnettarlık şeklinde etik değerleri ifade etmenin bir yolu bulunduğunu belirtiyor.

Ve Seneca’dan Nietzsche’ye kadar birçok felsefeci, armağan vermeyi özverinin en iyi göstergesi olarak görüyor. Tüm bunların ışığında hediyelerin dini bayramların bir parçası olması sürpriz değil.

Colwell, “Sadece insanların niçin armağan verdiğine dair tüm açıklamalar içinde bana en inandırıcı geleni 1925’te Marcel Mauss adlı Fransız bir antropolog tarafınca ortaya koyulmuştu” diyor. Peki Mauss’un teorisi ne konu alıyor?

Pek oldukca antropolog şeklinde Mauss da hediyelerin dağıtıldığı toplumlara şaşırmıştı.

Mesela Kanada ve ABD’nin kuzeybatı kıyılarında yerli halklar bazı törenler düzenlerdi. Günlerce devam eden bu ziyafetlerde ev sahipleri büyük oranda armağan dağıtırdı. Kanada’daki Kwakwaka’wakw Ulusu’nun bir klan lideri 1921’de düzenlemiş olduğu törende topluluk üyelerine 400 çuval un, yığınlarca battaniye, dikiş makinesi, mobilya, kano, gazla çalışan tekneler ve hatta bilardo masaları dağıtmıştı.

Kendimize saklamak daha mantıklı görünse de…

Mauss, neredeyse bir yüzyıl ilkin gösterilen ve günümüzde de hala şöhretini sakınan “The Gift” başlıklı makalesinde söz mevzusu töreni armağan vermenin aşırı bir biçimi olarak görüyor. Gene de, bu davranışın bir çok toplumda görüldüğünü de öne sürüyor. Kısaca “kendimize saklamak” ekonomik ve evrimsel açıdan oldukca daha anlamlı görünse bile, bir şeyleri başkalarına veriyoruz.

Bununla beraber Mauss, hediyelerin üç ayrı -ama ayrılmaz halde ilişkili- fiil yarattığını da gözlemliyor. Armağan vermek, armağan almak ve karşılıklı armağan alışverişi yapmak…

Verme eylemi armağan verenin erdemlerini belirler. Cömertliklerini, nezaketlerini ve onurlarını ifade ederler. Armağan alma eylemi ise kişinin onurlandırılmaya istekli bulunduğunu gösterir. Bu, alıcının kendi cömertliğini ve kendisine sunulanı kabul etmeye istekli bulunduğunu göstermesinin bir yoludur.

Armağan vermenin üçüncü bileşeni ise “karşılıklılık” doğrusu bir nevi tabağı boş göndermemek. İşte bu son adım armağanları benzersiz kılmakta.

Paranın mallarla takas edilmesiyle alışverişin sona erdiği bir mağazadan bir şey satın almanın aksine, armağan vermek ilişkileri kurar ve sürdürür. Hediyeyi veren ile alan arasındaki bu ilişki bir taraftan ahlakla da bağlantılıdır. Armağan vermek adaletin bir ifadesidir zira her armağan, çoğu zaman son olarak verilene eşit yada daha büyük değerdedir. Armağan vermek de bir saygı ifadesidir zira öteki kişiyi onurlandırma isteğini gösterir.

Bu yollarla armağan vermek insanları birbirine bağlar. İnsanları sonsuz bir karşılıklı yükümlülük döngüsü içinde bağlı meblağ.

Daha iyi hediyeler vermek

Peki günümüz tüketicileri bilmeden Mauss’un teorisini birazcık fazla mı somutlaştırıyor? Sonuçta, bugün pek oldukca insan armağan eksikliğinden değil, fazlalığından muzdarip! Kamuoyu araştırma şirketi Gallup, averaj bir ABD vatandaşının 2023 senesinde armağanlara 975 dolar harcadığını tahmin ediyor. Bu meblağ, söz mevzusu araştırmanın başladığı 1999 yılından bu yana erişilen en yüksek meblağ.

Ve oldukca acıdır ki birçok armağan çöpe atılıyor. 2019’da ABD’liler tarafınca satın alınan kıymeti toplam 15 milyar doları aşkın hediyenin “istenmeyen hediyeler” olduğu ve söz mevzusu hediyelerin yüzde 4’ünün direkt çöpe gittiği tahmin ediliyor.

Günümüzde ek olarak armağan verme pratikleri hem hayretin hem de öfkenin deposu olabilir. Bir taraftan armağan vererek, ilişkilerimizi geliştirip sürdürerek bizi insan icra eden eski bir davranışa girişmiş oluyoruz; öte taraftan bazı toplumlar ise “bayram” ve dinlence dönemlerini daha çok tüketmek için bir bahane olarak kullandıkları görülüyor.

Mauss’un fikirleri kontrolden çıkmış tüketiciliği teşvik etmiyor. Aksine, hediyelerle ilgili açıklamaları, armağan ne kadar anlamlı ve kişisel olursa, gösterilen saygının da o denli büyük olacağını öne sürüyor. Hakikaten düşünceli bir hediyenin çöpe gitme olasılığı oldukca düşük.

Vintage, dönüştürülmüş, el yapımı ürünler yada yiyecek turu ya da balonu yolculuğu şeklinde kişiselleştirilmiş deneyimler, dünyanın bir ucundaki bantlarda üretilen, okyanusları aşıp plastikle paketlenen pahalı bir üründen oldukca daha kıymetli olabilir. “Kaliteli” hediyeler değerlerinizi sizin için ortaya koyarken ilişkilerinizin daha anlamlı bir halde sürmesine de ön ayak olurlar…


Kaynak: The Conversation, IFL Science / Metin Aktaşoğlu tarafınca yerelleştirildi