CHP‘nin 27 senelik siyasî iktidarı 1950 senesinde meydana getirilen ilk özgür seçimle bitti fakat kurguladığı zamanı hala yürürlükte. Baskıyla, darbeyle, koruma kanunuyla bir asırdır fosilleşmiş bir yakın zamanı geveliyoruz. Soruyoruz: Nereye kadar daha Kemalizm’in bu ‘deli gömleği’ni sırtımızda taşıyacağız?

Son yıllarda pek oldukça ‘fikir kuruluşu’ (think tank) açıldı fakat bir yakın tarih merkezi açılamadı. Türk Tarih Kurumu mu dediniz? Güldürmeyin beni. 1935 senesinde bizzat yapmış olduğu Mimar Sinan’ın kafatasının Türk olup olmadığı kazısının bile kaydını tutmayan bir kurumdan hafızamızın bekçiliğini üstlenmesini beklemek muhal nadir muhaldir.

Acilen bir yakın tarih merkezi kurulmalı. Burada resmi yada gayri resmi belgeler, hatıratlar vs. toplanmalı. Araştırmacılar üniversitelerin Kemalist boyunduruğundan azade bir halde bu bünyede araştırmalarını yapmış olup halka takdim etmeli. Bu şekilde bir yapılanmaya her türlü desteği vermeye hazır insanoğlu var. Yeter ki niyet edilsin.

İşte Lozan ayı bayramın kollarından çıktı geldi. Havalar sıcak mı sıcak. Gündem de. Fakat 90 senedir dipfrize konulmuş şu yakın zamanı de ısıtmak gerekmez mi? Onu derin dondurucudaki uykusundan uyandıracak öpücük, Derin Tarih’ten geldi, geliyor, gelecek.


Lozan Antlaşması’nın arkasından J. Grew başkanlığındaki ABD heyetiyle Türk delegasyonu arasındaki görüşme.

Temmuz sayımızın kapak dosyası 96. yıldönümünde Lozan konuşulurken hep gölgede bırakılan bir boyutu büyüteç altına alıyor. Lozan’da petrol savaşları ve Irak (Musul) petrolünün ABD-İngiltere arasındaki sıkı pazarlıklara mevzu olması.

Mehmet Çelik, Süleyman Kocabaş, Mustafa Budak ve Rachel Haverloc şeklinde uzmanların katkıları da yer almakla beraber bilhassa Şükrü Hanioğlu ve Volkan Ediger’in yaklaşımlarına dikkatinizi çekmek isterim.

Volkan Ediger enerji uzmanı ve Osmanlı’da Neft ve Petrol adlı harikulade kitabın yazarı. Tarihe bir enerji uzmanından beklenmeyecek seviyede vakıf. Meydana getirilen söyleşide Sevr’den bizi ABD’nin kurtardığını iddia ediyor ki oldukça garip. Kendi cümlelerini aktaralım:

“Sykes-Picot’dan bizi Bolşevik Devrimi kurtarmıştı. Sevr Antlaşması’ndan ise ABD yardımıyla kurtulduk. Fransız, İngiliz ve İtalyanların Osmanlı’yı paylaşım antlaşmasıydı Sevr. Petrol bölgelerini kenid aralarında ‘adilce’ böleşmüşlerdi. Buna en oldukça karşı çıkan ABD olmuştu. Şundan dolayı o da pastadan hisse almak istiyordu.”

Böylece Sevr’i yürürlüğe koydurmayanın, kısaca ‘yırtanın’ Ankara değil, ABD bulunduğunu öğreniyoruz. Bakalım sözlerinin devamında neler demiş:

İtilaf devletlerinin 1915 senesinde yaptıkları Osmanlı topraklarını bölüşüm planında petrol bölgelerinin dikkatle ayrılmış olduğu görülüyor.

“Lozan’da da bizlere en oldukça yardım eden ABD olmuştu. İngiltere’nin bölgeye tamamen yerleşmesini engellemek için oldukça diretti. (…) Lozan’da petrol meselesi Milletler Cemiyeti’ne ertelendi. Büyük güçler arasındaki bu kavga 1926’ya kadar devam etti. (…) Eğer ABD devreye girmeseydi bu iş muhtemelen 1920’de çoktan biterdi. Kavganın uzamasının aslolan sebebi, paylaşımda ABD’nın unutulmasıdır. O da kendisine hisse verilene kadar mücadeleye devam etmiştir.”

Lozan ve ABD

Volkan Ediger’in söyleşisinde ağzımıza çaldırmış olduğu bir parmak balı sürekli yazarlarımızdan Prof. Şükrü Hanioğlu tam 10 sayfalık bir analizle elle tutulur hale getiriyor. Ne olursa olsun okunmalı kaydını düştükten sonrasında Prof. Hanioğlu’nun yazısındaki birkaç noktaya dikkat kesilelim.

İlginç bir halde Lozan’daki resmi görüşmelerde petrol temel münakaşa mevzularından biri olmamış, hatta İngilizler bile petrolle sanki alakaları yokmuş şeklinde davranmayı tercih etmişlerdi fakat bu normal olarak zevahiri kurtarmak için meydana getirilen bir roldü. Bal şeklinde petrol açısından bakıyorlardı antlaşmaya. İngiliz-ABD rekabeti kapalı kapılar ardında kıyasıya yürüyordu.

Ressam Derso’nun kaleminden Lord Curzon ve İsmet Paşa.

Kavganın gerçek sebebi, savaştan ilkin Türkiye’den kopartılacak petrol sahalarının –vaadedildiği gibi- Turkish Petroleum Company’nın ana hissedarları İngiliz-Fransızların tekeline mi kalacağı yoksa tekelci çözüme karşı direnen ABD’li petrol şirketleri konsorsiyomunun, kısaca Stardard Oil Company’ye hisse mı verileceğiydi.

Şu demek oluyor ki Lozan ve sonrasındaki aslolan savaşım, bizim ile İngiltere içinde değil, İngiltere-Fransa ile ABD içinde cereyan etmiş ve petrolü kaybeden taraf biz olurken ‘petrol fırtınası’ndan İngiltere de beklediklerini alamamış, tek başına petrolün üstüne oturacağını hesaplarken kuvvetli bir kumayı kabullenmek mecburiyetinde bırakılmıştı. Şükrü Beyin deyişiyle söylersek “Bu bir anlamda Amerikan petrol endüstrisinin İngiliz şirketlerine karşı kazanılmış olduğu bir zafer anlamına geliyordu.”

ABD’nin müdahalesi şu sonucu ortaya çıkarmıştı:

“İngiltere’nin Lozan’da elde edemediği en mühim neticelerden biri, Ortadoğu petrolleri üstündeki kuvvetli kontrolünü tekel benzeri bir yapılanmaya dönüştürecek maddelerin antak kalma metnine geçirilmesi idi. Bu, İngiltere’nin 20. yüzyıldaki en mühim projelerinden biriydi ve savaştan ilkin başlatılmıştı. Harpten büyük bir zaferle çıkan İngiltere, bu projesini fazla da zorluk çekmeden hayata geçireceği ümidine kapılmıştı. Sadece Londra politika yapıcılarını şaşırtan kuvvetli ABD muhalefeti bu beklentilerin karşılıksız kalmasına niçin olmuştu.”

ABD Lozan’da İngiltere’nin petrol tekeline haiz olmaması için o denli bastırmıştı ki, gerektiğinde ağırlığını konferansın ikinci devresinde Türkiye lehine kullanmıştı:

Kazanan İngiltere ve ABD, kaybeden Türkiye

“ABD gözlemcileri konferansın ikinci evresinde Türk delegasyonu ile birlikte çalışmışlar ve TPC imtiyazının antak kalma metninde zikredilmemesi için büyük çaba harcamışlardı. Buna karşılık İngilizler, kendi önerilerine gösterilen muhalefetten Amerikalıları görevli tutmuşlardı. Amerikan gözlemcisi Joseph Grew, Washington’a İsmet Paşa ile minimum müttefikler kadar görüştüğünü bildirmişti, bu destek de Türk tarafının geri adım atmamasında mühim rol oynamıştı. İsmet Paşa’nın TPC mevzusu tartışılırken getirmiş olduğu “concession (ayrıcalık)” tabiri yerine “droit acquis (kazanılmış hak)” ifadesinin kullanılması önerisi, mevzu üstüne geliştirilen Amerikan yaklaşımı ile İngiliz iddiaları içinde bir orta yol bulma isteğini dile getiriyordu. Sadece bu toplantıyı izleyen günlerde İsmet Paşa, bütünüyle Amerikan tezini korumak için çaba sarfeden bir noktaya gelmiştir.”

Peki netice ne olmuştur? Gene Prof. Hanioğlu’nun yazısından aktaralım:

“ABD şüphesiz mühim bir başarı kazanmıştı. İngiltere ise Musul’un aidiyetinin Toplum-i Akvam’a havalesi ile bölgenin siyasî kontrolünü güvence altına almıştı. Türkiye ile ABD konferansta ortak hareket etmişler; ABD istediğini elde etmiş, Türkiye ise bu mevzuda başarısız olmuştu.”

Bu durumda Lozan’da kazananlar ve kaybedenler tablosu şöyleki belirginleşiyor:

“Son tahlilde, Lozan’da verilen “petrol savaşı”nın galibi ABD olmuştu. İngiltere mağlubiyetten ziyade planladığının azına razı olma mecburiyeti ile karşılaşmıştı. Büyük beklentilerle, “hem Musul, hem de petrol” parolasıyla yola çıkan Türkiye ise oldukça cüz’î bir ödemeyle doyum olmak mecburiyetinde bırakıldı. Söz mevzusu savaşın gerçek mağlubu ise hiçbir aşamada fikri sorulmayan ve sürece katılamayan bölge sakinleri idi.”

Şükrü Hanioğlu’nun çizdiği tablodan bir zafer çıkıyor normal olarak fakat bu bizim zaferimiz değil. Petrol şirketlerinin zaferi.