Nuri- Yetti artık, ‘Müjgan, Müjgan!’ madem bu kadar seviyorsun Zübeyde teyzeme söyle istesin ailesinden Müjgan’ı… Mustafa Kemal- Benim Müjgan’ı tek taraflı sevmem yeterli mi? Kızcağızın haberi bile yok. Bakalım Müjgan beni beğenecek mi? Bu diyaloglar, “Atatürk’ün ilk göz ağrısı Müjgan’dı” diyen Ankaralı araştırmacı Süleyman Yeşilyurt’un kitabından…

Atatürk’ün duygu dünyasını paylaştığı Latife ve Fikriye hanımlar gibi bilinen isimler hakkında da “farklı” bilgilerin yer aldığı “Atatürk’ün Gönül Galerisi” adlı kitapta adı geçen diğer kadınların isimleri ise şöyle; Müjgan, Selanikli Hatice, Şevki Paşa’nın kızı Emine, Romen Kızı Fani, Mara Dimitrina, Nicolina Radoslavof, Elana Akcof Hilda Christianus, Nazmiye, Madame Corinne, Matmazel Edith, Fikriye, Beathe Gaulis, Evelyn Barrett, Latife Uşakizade, Madame Baur,  ve Zsa Zsa Gabor…

Mustafa Kemal’in Sofya’da ataşemiliter olduğu yıllarda evlenme teklifini reddeden Nazmiye Atiç’in fotoğrafı da yine ilk kez bu kitapta yayımlandı.

Yazar, 1990’ların başında Bulgaristan konsolosu olan Roman Slavov’dan aldığı ve ilk kez yayımlandığını söylediği bu fotoğraf üzerinde özellikle duruyor. Yeşilyurt’a göre Mustafa Kemal, Sofya’da (1913-14) ataşemiliter olduğu yıllarda Vidinli Kurtbey Ailesi’nin güzel kızı Nazmiye Atiç’e evlenme teklifinde bulunmuş, ancak Atiç o günün şartlarında bu teklife sıcak bakmamıştı. Yeşilyurt bu ilişkiyi şöyle anlatıyor:

“Mustafa Kemal, Pansiyoncu Hilda, Harbiye Nazın’nm kızı Mara Dimitrina, Bulgar Başbakam’mn kızı Nicolina Radoslavof ve milletvekili Dino Akçof’un biricik evladı Elena Akçof’la Sofya gecelerinde aşk denilen olgunun doruğuna fazlasıyla ulaşıp bu dört hanımefendiyle kareyi tamamlamıştı. Hiç beklemediği anda tanıştığı Nazmiye Atiç, kareden sonra en büyük sayı olan floş-ruayel’i tamamlayarak aşk ustası Mustafa Kemal’in Sofya macerasına son noktayı koymuş oluyordu. Ancak Nazmiye’nin diğer Bulgar hanımefendilerden tek farkı, hafifmeşrep olmayışı, çok beğense de Mustafa Kemal’e kısmen de olsa mesafe koymasıydı.”

Gerisini, 1988’de 92 yaşındayken anılarım anlatan Atiç’in ağzından aktarıyor yazar:

“Anneannemle Vidin’den İstanbul’a gidiyordum. Oradan da tıp tahsili için Fransa’ya geçecektim. Henüz 17 yaşındaydım. Sofya’ya uğramıştık. Mustafa Kemal Sofya’da ataşemiliterdi… Bizi anneannemle çaya davet etti. Çay sofrasını bahçede iki akasya ağacının altına kurdurmuştu. O çay masasında bana, anneannemin duymayacağı bir ses tonuyla ‘sizinle evlenmek istiyorum’ dedi. Dedi ama ardından da şartlarını dile getirdi. ‘Ben 33 yaşındayım; 50 lira altın para maaşım var. Bunun 20 lirasını size cep harçlığı olarak verip, bende kalan 30 lira ile evi idare edeceğim. Yalnız benim bir şartım var, nikâhımızı hoca değil, Sofya Büyükelçimiz Fethi Bey (Okyar) kıyacak.’ İlk görüşmede evlenme teklifi beni hayli şaşırtmıştı… O günün şartlarında böyle bir teklif, böyle bir nikâh benim kabul edebileceğim bir şey değildi. Çünkü bütün nikâhları imam kıyardı… Ama daha sonraki yıllarda birbirimizi hep gördük… İstanbul’da ailesiyle tanıştım. Evlerinde kaldım. Annesine Zübeyde Teyze dedim…”

Yeşilyurt, bu bilgilerin bir kısmını Şemsi Belli’nin “Bulgar Sofrasında Bir Türk Mezesi: Güzel Gözlü Nazmiye” adlı kitabından aldığını belirtiyor.

İLK GÖZAĞRISI

Yeşilyurt’a göre Atatürk’ün “ilk gözağrısı” ise Müjgan’dı. Askeri okulun ilk yıllarındaki genç Mustafa, babasının ölümünden sonra Larisalı Ragıp Efendi’yle evlenen annesi Zübeyde Hamım’a kızgındır. Daha sonraları üvey babası ve ailesiyle barıştığı halde, herhangi bir dedikodu olmasın diye Müjgan’a olan aşkım arkadaşı Nuri’den başka kimsenin bilmesini istemez. Ancak bir gün, Nuri dayanamayıp “Yetti artık, ‘Müjgan, Müjgan,’ madem bu kadar seviyorsun Zübeyde teyzeme söyle istesin ailesinden Müjgan’ı” deyince Mustafa Kemal şu cevabı verir: “Benim Müjgan’ı tek taraflı sevmem yeterli mi? Kızcağızın haberi bile yok. Bakalım Müjgan beni beğenecek mi?”

Yeşilyurt bu bahsi şöyle bitiriyor: “Siyah gözlü uzun kirpikli Müjgan, Mustafa Kemal’e karşı davranış ve tavırlarıyla en küçük bir ümit ışığı vermemişti.”

Askeri Rüştiye’den mezun olan Mustafa Kemal’in karşısına bu kez, Yeşilyurt’un deyimiyle “57 yıllık kısa yaşamında hayat arkadaşı olarak düşündüğü yegâne hanımefendi ve ilk sevgili” Hatice çıkar. Mustafa Kemal, Manastır İdadisi’ne kayıt yaptıracağı günlerde, tarih kitabının içine bir karanfil bırakan Hatice’yi evlenmek üzere ciddi bir şekilde ailesinden istetir. “Ciddi diyorum, zira Mustafa Kemal hayatı boyunca isteklerine ulaşıncaya kadar birçok kadına evlilik teklifinde bulunmuştur. Ancak Hatice’nin konumu tüm bunların hepsinden farklı idi. Latife Uşakizâde ile şartların gereği olan evlilik haricinde, Mustafa Kemal’in onlarca kadına yaptığı evlilik teklifi ciddi olmaktan fevkalâde uzaktır” diyor Yeşilyurt. İlişki, Hatice’nin sert ve otoriter annesinin “Ben kızımı zabite veremem. Kızını zabite veren ana bağrına taş basar” sözleriyle biter.

Genç Mustafa’nın bundan sonraki “gönül ilişkisi” Selanik Merkez Kumandanı Şevki Paşa’nın 12 yaşındaki kızı Emine’yledir. Yeşilyurt, anlatıyor:

“Mustafa Kemal o zaman Manastır îdadisi’nin son sınıfında, 18 yaşında. Emine’ye ders çalıştırır. O yıllarda kızlar daha erken gelişiyordu. Mustafa Kemal, Emine’yi Selanik’teki çalgılı kahvelere götürüyordu. Fakat bu arada onlara servis yapan Romen bir kıza geçici bir hevesle tutulunca Emine göz yaşlarını tutamaz ve bu ayrılık başlar. Emine hatıralarında yazıyor, buraya da koydum. ‘Atatürk beni hiçbir zaman sevmedi. Ona delicesine taptım’ diyor.”

KİTAPTAN BÖLÜMLER

AŞAĞILIK BİR METRES GİBİ

Karanlıktaki kadın ayağa kalkarak, Türkçe konuştu:

– Ben Fikriye, sizinle görülecek bir hesabımız var, Evelyn Hanım. Dinle beni, bak Hıristiyan kahpesi! Gazi’nin beni Ankara’dan götürmesini sen istedin…

Evelyn, korku içerisinde:

– İçeriye girseniz iyi olur. İyi görünmüyorsunuz, titriyorsunuz Fikriye Hanım…

Fikriye konuşurken, titreyen sesi gözyaşlarına boğuluyordu:

– O adamı Emine’nin evine, Avrupa’ya sanatoryuma gitmem gerektiğini söylemesi için sen gönderdin… Gazi şimdi burada olsaydı onu öldürürdüm. Ona hayatım boyunca fedakarlıklar yaptığımı ve taptığımı çok iyi biliyor. Beni, senin yüzünden silip attı. Şimdi de onun beni Avrupa’ya göndermesi için aklını çeldin.

Bu pervasızca konuşmalara karşılık veren Evelyn:

– Hayır, bunlar doğru değil! Hiç kimse Mustafa Kemal’in aklını çelemez. Yalnızca sizin sağlığınızı düşündüğünü sanmaktayım.

Bu sözlere kulak asmayan Fikriye:

– Sen yaptırdın! Kendini nasıl onun kollarına attığını ben biliyorum. Onunla cepheye bile gittin, tıpkı basit ve aşağılık bir metres gibi. (sf. 227 – 228)

‘DOLMABAHÇE’NİN NİKAHSIZ HANIMEFENDİSİ!’

Mara Dimitrina: Bulgar generalin kız Sofya’da ataşemiliterken Mustafa Kemal ona evlenme teklif eder. Baba ise, “Bir Türk’e kızımı vermektense kafamı koparırım daha iyi” der. Fakat Mara, 1925’te Ankara’ya gelir ve bir ay Mustafa Kemal’in misafiri olur. 74 yaşında da ölür.

Nicoiina Radoslavof: Dönemin Bulgaristan Başbakanı’nın kızı. Uzun boylu, kumral alımlı, güzel ve kıpır kıpırdı. Sık sık buluşurlardı.

Elena Akçof: Bulgar Milletvekili Dino Akçof’un kızı. Bulgaristan’ın muhtelif yerlerinde buluşurlardı.

Hilda Christianus: Atatürk 1913’lerde 1 Sofya’ya ataşemiliter olarak ilk gittiği günlerde Türk büyükelçiliğinde yer olmadığı için Alman asıllı bu pansiyoncunun evinde beş ay kalır. Duygusal bir birliktelik olur.

Matmazel Edith – Madame Corinne: İki kızkardeş. Atatürk’ün Çanakkale ve Sofya’dan onlara mektupları var. İki kardeşle de duygusal ilişkisi var. Burada Matmazel Edith’in kızı Melda Özverin bu yazılanları reddederek, şu açıklamada bulunur: “Annem Edith’le teyzem Corin, Atatürk’le aynı potaya sokuluyor. Bu şeklen hoş değil.”

Ama mektuplara bakılırsa Atatürk’ün her ikisiyle de birlikte olduğu ortaya çıkıyor. Zira Çanakkale Maydos cephesinden 1915’te yazdığı mektupta, “Edith, Harbiye’deki 211 No’lu eve geldiğimde beni hanginiz tedavi edeceksiniz” der.

Beathe Gaulis: Atatürk, Ankara’da bu Fransız gazeteciyi bir ay misafir eder. Sonra Fransa’ya geri gönderir.

Madame Baur: Atatürk, Latife Hanım’dan ayrıldıktan sonra Nuri Conker ve Ruşen Eşref ona Çankaya’ya kadın eli değmesi gerektiğini söyler. Ruşen Eşref hariciye kökenli olduğu için İsviçreli saygıdeğer ailelerden Baurlar’ın kızı gelir. On ay beraber olurlar.

“TABULARI YIKIYORUM!”

Bilimadamı ve tarihçi değilsiniz; hangi kaynaklardan yararlandınız?

– Atatürk’ün, Salih Bozok’un telgraflarını bizzat Atatürk dönemi milletvekillerinden, o dönemin Türk Dil Kurumu yöneticilerinden ve bilimadamı olan Besim Atalay’dan bir arkadaşım aldı. Daha sonra da 1994-95 yılında dostluğumuz olan Bulgaristan’ın Ankara Konsolosu Roman Slavov sayesinde Mustafa Kemal’in Bulgaristan yıllarını öğrendim. Konsolos olması nedeniyle Bulgar arşivlerinden kaynaklar getirttim ve Atatürk’ün Bulgaristan’daki aşk yaşamını mektup ve tarihlerle ortaya koydum. Kitaplar dışında temel kaynaklarım bu ikisi. Celal Bayar Vakfı’nın da çok yardımı oldu. Nazmiye Atiç’in fotoğrafını Slavov’dan bizzat aldım. Resmi hiçbir yerde çıkmadı bugüne kadar. Latife Hanım’ın ikinci, üçüncü kuşak akrabalarıyla da görüştüm.

Başka neleri ‘ilk kez’ açıkladınız?

– Fikriye’nin, Atatürk’ün sevgilisi Evelyn Barrett’ı tehdit etmesi… Kavaklıdere’deki evinde silah çekiyor ve “Amerikan kahpesi, Mustafa Kemal’imden beni sen ayırdın” diyor. Barrett’in hatıraları Catherlne Gavin tarafından 1922’de İngilizce’de yayımlandı. Bu diyalogları oradan aldım.

Yıktığınız başka tabu?

– Uzaklardan gelen sevgili Mara Dimitrina 1913’te Atatürk’ün Sofya günlerinde birlikte oluyorlar. (Bu İlişkiyi Bulgar yazar Liliana Serafimova kaleme almış ve kitap “Mustafa Kemal ve Miti Kovaçeva: Umutsuz Bir Aşkın Öyküsü” adıyla Doğan Kitapçılık’tan yayımlanmıştı.) 1925’te Atatürk’ün daveti üzerine Cumhuriyetin ikinci kuruluş yıldönümünde evli olduğu halde Ankara’ya tekrar geliyor Mara. Ankara’daki Ziraat Mektebi’ndeki lojmanda ve Direksiyon Binası’nda kalıyor. Atatürk de bu iki yerde bir süre kalıyor. O yıllarda Latife Uşakizâde ile evli ve Latife Hanım’ın Mara’nın gelişinden haberi yok. Zaten kısa bir müddet sonra, 25 Ağustos 1925 günü Atatürk Latife’den ayrılıyor. Mara da Sofya’ya döndükten sonra doktor eşi Vasil’den boşanıyor, milletvekili Simeon ivanof’la evleniyor. Konsolos Slavov sayesinde öğrendim bunları.

Bir de gazeteci Evelyn Barrett var. Uşak’ın kurtuluşu 1 Eylül’dür. Fakat Yunan Başkumandanı, Nurettin Paşa tarafından Uşak’ın bir köyünde önceden esir alınır. Mustafa Kemal, Uşak’taki Bacakzadelerin konağında, başkumandan Trlkopis’in kılıcını teslim alırken Amerikalı gazeteci Evelyn’i de davet eder. Bir gece önce de Evelynie bu binanın karşısındaki evde kalmıştır. Mustafa Kemal ona evlilik de teklif eder ama Evelyn yan çizer, çünkü evlidir.

Mustafa Kemal’i rakıya Ali Fuat Cebesoy mu başlattı?

– Tabii. Mustafa Kemal o zamana kadar rakı içmiyor. Harp Okulu’nun birinci sınıfında ve Selanik’te gittiği çalgılı kahvehanelerde biradan başka bir şey tanımıyor. Ali Fuat aristokrat bir ailenin çocuğu. Büyükada’da onunla rakıyla tanışıyor.

Kendinizden bahseder misiniz?

– 53 yaşındayım. Liseyi Uşak’ta okudum, sonra yakınlarımın yanına Ankara’ya geldim. Gazi Eğitim Enstitüsü’nden mezun olup Ulaştırma Bakanlığı’nda memuriyete başladım. 1977’de Kültür ve Turizm Bakanlığı’na geçtim. O yıllarda bakanlığın arşivlerini kurcaladım. O dönem edindiğim bilgiler yol gösterdi bana. 1994’te kitaplar yazmaya başladım. Esasında 11 kitabım var ve dördü şiir antolojisi. Gerisi yakın tarih kitabı.

Eski Türkçe biliyor musunuz?

– Aile büyüklerim biliyor, onlardan faydalandım. Tercümeleri kayınvalideme yaptırıyorum.

“Yahudi Emin Oktay,” “Mason Namık Kemal’in torunu Cezmi Bey” diyorsunuz. Irkçı bir yaklaşım değil mi?

– Bunu yazmayacaktım. Hatam varsa kabul ederim, yanlış anlaşılmasın.

Kaynak:Aktuel.com.tr/ÖZEL