PARA RÖPORTAJ/ ÜRÜN DİRİER Türkiye’de Ar-Ge ve bilime dayalı yerli patent müracaat sayısı senelik 10 bin civarında. Bu azca bir sayı değil elbet sadece ülkenin endüstri hacmi ve gelişmişlik düzeyini düşünürsek patent müracaat sayılarının kafi olmadığı da ortada. Sektörün duayen adı, hemen hemen Türk Patent Kurumu bile ortada yokken kapı kapı dolaşarak Türk sanayicisine patentin önemini anlatmaya çalışan, 1994 senesinde Türkiye Gümrük Birliği’ne girerken çalışmalarda öncü rol üstüne alan TOBB Patent ve Marka Vekilleri Meclis Başkanı Kemal Yamankaradeniz’e gore bunun sebebi, Türk sanayicisinin ve üreticisinin kolay para kazanması. İşler daralmadığı için yeniliğe ehemmiyet verilmiyor. 1983 senesinde kurulan ve bu yıl 40. yıldönümünü kutlayan Destek Patent’in Yönetim Kurulu Başkanı da olan Kemal Yamankaradeniz, “Genel bir hesapla her 4 sanayiciden 1’i yılda bir tane Ar-Ge tabanlı bir yenilik yapmış olup patent tescili alsa Türkiye gelişmiş ülke sıralamasına girer” diyor.

Türkiye’de sınai haklar alanında bir yılda ne kadar müracaat yapılıyor?

Türkiye’de şu anda senelik 200 bine yakın marka tescil başvurusu yapılıyor, fakat bunların ortalama yüzde 35-40’lık kısmı yabancı şirketlere ilişkin. İthal edilen her şey tescil ediliyor. Ar-Ge ve bilime dayalı yerli patent müracaat sayısı ise şu an 10 bin civarında.

İthal edilen her şey tescil ediliyorsa yabancı markaların taklitleri bu kadar açık bir halde iyi mi satılabiliyor?

Bu, birçok internasyonal moda markası için “taklidi aslını yaşatır” stratejisi. Taklitleri imha etmek yerine onlar vasıtasıyla markasını yaygınlaştırma politikasına gidiyorlar. Maksat bilinirliğini çoğaltmak, reklam benzer biçimde düşünüyorlar. Aslen kanunlarımız kafi. İstenildiği takdirde o ürünlerin hepsi hukuki yolla toplatılır sadece bu mevzuda markalar tarafınca bir baskı uygulanmıyor. Bu bir tek Türkiye’ye özgü bir durum da değil, mesela Fransa’da da bu şekilde.

Teknolojik ürünlerin taklidi iyi mi yapılabiliyor, bir teknolojiyi yansılamak etmek için onu geliştiren mühendisler kadar yetkin mühendisler olması gerekmiyor mu?

Patent tescil müdafaasının belli bir süresi bulunuyor. Mesela patent tescili ile koruma altına alınan bir ürünün koruma süresi 20 senedir. Patent sahibi 20 yıl bu teknolojiden kafi seviyede gelir elde eder, bu teknolojiye verdiği emeği, yatırdığı paranın karşılığını alır. Fakat bu oldukça tutan bir teknolojiyse, rağbet görüyorsa buna oldukça hücum olacaktır. Endüstri casusları, hacker’lar bu aşamada devreye girecektir. Sonrasında teknolojiyi farklılaştırma emekleri adım atar. Bir ürünün patent tescili var ise aynısını üretemezsiniz, bunun için şu anda firmalar ‘design around’ dediğimiz, bu patentin bilgileri üstünde çalışıp farklılaştırarak benzerini üretme yoluna gidiyorlar.

Bir teknolojik ürün üstünden örnek vermek gerekirse iPhone’un taklitleri iyi mi piyasaya sürülüyor?

Bunu yapmak çok da fazla problem değil. Çin’de her türlü hızla gelişen teknolojinin taklidi yapılıyor. Bahsettiğim benzer biçimde bir endüstri casusu ile patente de ulaşılabilir, şirket içinden biri para karşılığında hızla gelişen teknolojinin detaylarını sızdırıyor da olabilir. Teknoloji casusluğu oldukça zor bir şey değil artık. Silicon Valley dediğimiz yerde bilgilerin yüzlercesi, tıpkı bir ürün benzer biçimde alınıp satılıyor. Kısacası günümüzde teknolojilerin alınıp satılması oldukça kolay olsa gerek. Bu sebeple artık gizli saklı herhangi bir şey yok, her an her şeye ulaşılabilen saydam yapılar mevcut. O yüzden biz kesinlikle patent tescili alın, diyoruz. Gizleyemezsiniz fakat koruyabilirsiniz.

Dünyada kaç patent bölgesi var?

Patentler yönünden tüm ülkeler ayrı ayrı değerlendiriliyor. PCT üstünden 130 ülkede patent tescil müracaatını tek seferde yapabiliyorsunuz, fakat korunması ülke bazında yapılıyor. Onun için bu bilgilerin korunması oldukça mühim, yoksa şirket içeriden sızdırmalara kolayca maruz kalabilir.

Türkiye’de asla çalınan yerli patent oldu mu?

Doğal ki. Devletimizde patent, marka ve tasarım mevzusunda averaj her yıl 7 bin-8 bin civarında dava görülüyor. Tasarımlara ilişkin tescilleri çıkarırsak yılda averaj 500-600 dava bilime, Ar-Ge’ye dayalı üretimlerle ilgili. Türkiye’de Ar-Ge ve bilime dayalı senelik 10 bin yerli patent müracaatı yapılıyor, bu azca bir oran değil. Fakat Türkiye bazında, ülkenin endüstri hacmi ve gelişmişlik düzeyini düşünürsek patent müracaat sayılarının kafi bulunduğunu söyleyemeyiz. Minik, orta yada büyük ölçekli olması fark etmeksizin tüm firmalara tescil ile haklarını korumalarını tavsiye ediyoruz.

Sizce niçin Ar-Ge mevzusunda kafi seviyeye ulaşamıyoruz?

Kişisel görüşüm; Türkiye’de firmalarımız için kazanç elde etmek hala kolay olsa gerek, o yüzden de ‘daha iyisini iyi mi yaparız’ mevzusuna ehemmiyet vermiyoruz. Uzun vadeli planlarımız yok. Şu anda ben üretiyorum, satıyorum ve malımı dünyaya satma ile ilgili asla derdimiz yok diye değerlendiriyoruz. Fakat satamıyor olsak, işte o süre yeni bir ürün bulma zorunluğumuz olur. Biz zoru gördüğümüzde yenilik yapmayı seven bir milletiz. Fakat bunun olması için işlerin daralmasını bekliyoruz. Üretme heyecanımız var, oldukça koşturuyoruz, kontakt kuruyor, ürettiğimiz ürünü kesinlikle satıyoruz. Bolluk zamanındayken, darlık zamanına yönelik çalışıp yenilikler, inovatif ürünler geliştirmemiz gerekiyor. Kısaca 1 dolarlık ürün değil 10 dolarlık ürün satmanın ardında olmamız gerekiyor. O süre ülkenin geneli asgari tutara muhtaç kalmaz. Ikimiz de Destek Patent olarak şirketlere yenilik yapmanın, patent tescili almanın önemini anlatarak aslen bu bahsettiğim bilinci yaymaya çalışıyoruz.

Türkiye benzer biçimde bir ülke için sizce Ar-Ge, bir şirket cirosunun yüzde kaçı olmalı?

Her şirket Ar-Ge için gelirin minimum yüzde 2’sini ayırabilmeli. Fazlaca büyük bir oran değil bu. Dünya genelinde de bu oran bu şekilde. Mercedes benzer biçimde Alman şirketlerinde bu oran yüzde 10’lar civarında oluyor, fakat dünya averajı yüzde 2’dir ve tek kurtuluşumuz da Ar-Ge’ dedir.

Türkiye için Ar-Ge bakımından daha avantajlı sektörler var mı?

Otomotiv yan endüstri, tekstil, bilhassa tekstil hammaddesi üretenler, plastik sektörü, kimya ve medikal, Ar-Ge’ye daha oldukça hisse ayırıyor. Son 10 yılda müdafa sanayii ciddi anlamda hisse ayırıyor. Artık yurtdışına kafa tutacak ve bu alandaki gelişimleri yakından izleyen bir duruma geldik ve bunun sebebi, ayırdığımız Ar-Ge paylarından kaynaklanıyor. Mesela helikopter parçası icra eden şirketlerimiz var. Onların şu anda teknolojiye dayalı olan ürünleri yapması bir mühendislik harikası bence. Gene lokomotifle ilgili, raylı sistemlere ilişkin mühim ürünler de yapılıyor Türkiye’de.

Peki, sizce müdafa sanayiinde 10 yıl benzer biçimde kısa bir sürede bu Ar-Ge başarısını iyi mi yakaladık?

Ortaya irade koyduk. Devlet, üreticiye “üret, ben alacağım” dedi. Pazar problemi yok, üretiliyor ve satılıyor. Geçmişte problem buydu, biz kendi ürünlerimize güvenmiyorduk, onun için yerli ürün almıyorduk. Hala bu şekilde kurumlar var, üreticisi var fakat dışarıdan alıyor. Biz kendimiz üretmeye başladığımızda teknolojisini üretiyoruz şu sebeple sorunları görüyoruz. Yeni teknoloji bulmak üretince oluyor, üretmezsek, bir tek alıp satarsak teknolojiyi göremeyiz ve ihtiyacımızı bilemeyiz. Bundan dolayı üretmek mühim. Bununla birlikte Endüstri ve Teknoloji Bakanımız Mustafa Varank’ın talimatlarıyla Ar-Ge merkezlerinde ve teknoparklardaki patent ve inovasyon emekleri son zamanlarda büyük seviyede hız kazanmıştır.

Ar-Ge denince akla ilk olarak mühendislerimiz geliyor. Yurtdışına göçen mühendisler ve bilim insanlarıyla ilgili sizce iyi mi bir strateji uygulanabilir?

Endüstri Bakanlığı’nın tersine beyin göçüyle ilgili emekleri var. Kendini iyi yetiştirmiş, ciddi kurumlarda çalışan mühendislerimiz, aslına bakarsanız yabancı firmaların radarındalar. Onlara hususi teklifler yapıyorlar; vatandaşlık, vergi ödememe, yüksek maaşlar benzer biçimde. Türkiye buna karşı gardını almaya başladı. Beyin göçünün engellenmesi için vergisel bazı düzenlemeler olması gerektiğine inanıyorum. Çalışanların memnuniyetini çoğaltmak için vergi ve sigorta kesintilerinin minimize edilmesi gerekiyor.

Cenup Kore 10 yılda oyun alanında bir dev olmayı başardı. Sizce iyi mi bir stratejisi ile ilerledi?

Aslen TOGG modeli bir strateji kullandılar. TOGG’da {özel sektör} kendi patentlerini, markasını ortaya koydu ve devlet, ben de varım diyerek destek oldu. TOGG modeli yaygınlaştırılmalı, TOGG’un başarısında devletin koyduğu irade yadsınmamalı. Stratejik ürünlerimiz var, bunların üretilmesi için devlet koordinatör benzer biçimde belirli bir hisse almalı ve o sektördeki en büyükleri kimse, sermayecileri bir araya getirip bu ürünlerin üretilmesini sağlamalı. Devlet alıcı olduğu süre sanayici üretiyor. Türkiye, gerek insan deposu gerek üretim kültürü olarak oldukça avantajlı. Üretme kültürüne sahibiz, yaygınlaştırması da zor olmayacaktır. Patent de aynı şekilde, irade konursa bugün 10 bin olan yerli patent müracaat sayısını Türkiye 20 bine de 50 bine de çıkarabilir. Türkiye’nin gelişmiş ülke kategorisinde yer alması için Ar-Ge ve bilime dayalı patent sayısının 50 bin olması gerekiyor. Hatta 50 bin sınırını geçmemiz gerekiyor. Bu kolay olsa gerek aslen, büyük firmaların yanında KOBİ’ler de yapabilir bunu. Türkiye’de 200 bin endüstri işletmecisi var, her biri yılda birer tane yapsa 200 bin patentimiz olur. Genel bir hesapla her dört sanayiciden biri yılda bir tane Ar-Ge tabanlı bir yenilik yapmış olup patent tescili alsa Türkiye, gelişmiş ülke sıralamasına girer. Bu yenilik, bir formül de olabilir sıcak tutan kumaş da olur, besin koruyucusu da olur. Her şey olabilir.

ÜNİVERSİTEDE OKURKEN SINAİ HAKLAR İLE TANIŞTI

Kemal Yamankaradeniz, bir iktisatçı. Uludağ Üniversitesi mezunu. Sınai haklar alanı ile yolu, üniversitede keşişmiş… Yamankaradeniz, o günleri şöyleki konu alıyor:

“Mühendislik fakültesindeki profesör bir hocamızın (Metin Yerebakan) sohbeti esnasında patent kavramından haberdar olduk. Ağabeyimle bu mevzuya ilgi duyup 1982 senesinde ABD’daki örnekleri inceledik. Sonrasında bu işi yapabileceğimize inanarak beraber şirket kurduk. O zamanlar Türkiye’de Türk Patent Kurumu hemen hemen yoktu. Ardında Endüstri Bakanlığı’na bağlı Sınai Iyelik Dairesinde uzmanlarla çalıştık, tek tek firmaları ziyaret ettik, işin önemini anlattık. Patentle ilgili çağıl bir kanun ya da düzenleme yoktu, Osmanlı’dan kalma ihtira beraatı kanunu vardı. Bu düzenlemelerle iş yaptık ve bu tarz şeyleri sanayicilerimize anlattık. Ne süre 1994 senesinde Gümrük Birliği’ne girmekle ilgili emekler başlatıldı, o süre Türkiye sanayicisinin yolu açıldı. Gümrük duvarları yıkıldı ve bu da marka, patent ve tasarımların, coğrafi işaretlerin korunmasıyla ilgili kanun hükmünde kararlar çıkarılmasını sağlamış oldu. Bununla ilgili emekler yaptık. Bunlar Türkiye için düzeltim durumunda gelişmelerdi. 1983’ten 1994’e kadar tescil ettiğim marka kadar markayı; 1995 senesinde Gümrük Birliği’ne girmemizle bir yılda tescil ettim. O yıl Türkiye için bir sıçrama yılı oldu.

GENÇLERE DE PATENT VE MARKANIN NE OLDUĞUNU ANLATIYOR

Kemal Yamankaradeniz’in sınai haklar ile ilgili bir de toplumsal mesuliyet projesi var. Karadeniz, “Fikrine Haiz Çık” toplumsal mesuliyet projesiyle Ulusal Eğitim Müdürlükleri vasıtasıyla 14 bin kişiye ulaştıklarını ve projeyle ilgili eğitimler vererek gençlere patent ve markanın ne işe yaradığını anlattıklarını söylüyor. Karadeniz, şöyleki devam ediyor:

“Gençlerin, öğrencilerin patentle ilgili gelişmelerini ödüllendiriyoruz. Her yıl sonunda belirli ödül emekleri yapıyoruz. Son olarak Bursa, İstanbul benzer biçimde illerde yaptığımız emekler gençlerin ilgisini çekti. İnanıyorum ki bundan 10 yıl sonrasında bu gençler, ne iş yaparsa yapsın değişik bir açıdan bakacaklar üretime. Gayemiz da bu aslına bakarsanız. İnovasyon bir kültürdür. Bu kültürü yaymak, hemen hemen çocuk yaşta bu bilinci aşılamak gerektiğine inanıyoruz. Bu projemiz, Ulusal Eğitim Bakanımız Mahmut Özer’in irade koymasıyla şekillendi. Ulusal Eğitim Bakanımızın her okulun yöneticisine verdiği direktifle okullarımızdaki patent emekleri da hız kazanmıştır.”

40 YILDIR HİZMET VERİYOR

Destek Patent, 1983 senesinde kuruldu. Sınai iyelik hakları alanında 40 senedir marka, patent ve tasarım tescillerinde danışmanlık hizmeti veriyor. Destek Patent; Türkiye, İsviçre, Kazakistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve İngiltere’de bulunan 16 ofisi ile bir tek sınai haklar danışmanlığı yapmakla kalmıyor, müvekkillerine yol haritası oluşturmanın yanı sıra, hukuk, finans ve hususi hizmetlerle ilgili tüm işlemlerde rehberlik ediyor, danışmanlık sağlıyor. Dünyadaki son gelişimleri yakından takip ederek iş ortakları vasıtasıyla 200’e yakın ülkede müvekkillerini temsil eden Destek Patent, en iyi hizmeti verme hedefiyle büyümeye ve globalleşmeye devam ediyor.