ABD Howe ve 1777 Saldırısı

Amerikan ordusuna karşı başlatılan kampanya, birinci yılın sonunda İngiltere
açısından başarılı olmuş gibi görünüyordu. İngiliz Koloniler Devleti Sekreteri
Lort George Germain bir mevsim sonra her şeyin tamamen hallolacağına
inanıyordu. Koloni haritalarını ve Amerika’daki kuvvetlerin kumandanı Lort
William Howe’un raporlarını iyice inceliyordu.
O sıralarda New England isyan açısından bakıldığında kaynayan bir kazan
gibiydi. Ama Atlantik bölgesinin ortasında, özellikle New York ve New Jersey’de
Krala sadık olanlara verilen destek artıyordu. 1776 kışında Washington’daki
karışıklık Ne w Jersey’e ulaştığında hiçbir destek görülmedi. Germain, New
England öteki kolonilerden ayrılır ve izole edilirse Amerikan kolonilerinin isyanı
zayıflar ve biter diye düşünüyordu.
Haritalara bakarken olayın açık ve doğrudan bitirilebileceğini gördü. General
Burgoyne, Saint Lawrence nehri vadisinin dışında, Kanada’nın Krala sadık olan
bölümünde savaşıyordu. Yukarı New York’ta yazın başıboş bir kalabalık olan
orduyu mağlup etmiş ama sonra kışla birlikte, hava şartları yüzünden kuzeye,
Kanada’ya çekilmek zorunda kalmıştı. Yirmi bin adamıyla Howe kışın New York
şehrinin güneyinde öylece oturuyordu. Washington’ın orduları ise New Jersey’nin
batısındaki ormanda donuyordu.
Germain tüm gerekenin bir bağlantı olduğunu düşünüyordu. Burgoyne baharda
karlardan kurtulduğunda, kuzeyden gelip Champlain ve George göllerinin
oluşturduğu geniş alanda ilerleyecekti. George gölünün güney ucundan ise
Albany sadece 128 km. uzaklıktaydı. Bir ordu bu mesafeyi yavaş yavaş gitse bir
haftada alırdı. Bu şartlar Howe’un ordusu için de geçerliydi, Howe’un kardeşi
orduya eşlik eden filoyu yönetmekle görevliydi. Hudson ise Albany’ye uzanan,
üzerinde gemilerin gidebildiği bir nehirdi. Gemiler kuzeye doğru bir hafta
ilerledikten sonra iki ordu birleşebilirdi.
Orduyu daha da güçlendirmek için küçük bir üçüncü ordu da batıdan,
Mohawk’dan onlara katılacaktı. Tabii ki biraz direniş olacaktı ama alıştırma
yapmak da gerekliydi. Washington, Howe’un ilerlemesini durdurmak için
saklandığı yerden çıkacak ve yetersiz bir asker olan St. Clair’in yönetiminde,
kuzeyde bekleyen can sıkıcı kalabalık da Burgoyne’un önünü kesmeye
çalışacaktı. İki büyük İngiliz ordusu bu direnişi ezip geçecek ve Howe’un filosu da
destek verecekti. Kuzeydeki ve ortadaki koloni ordusu imha edilecek, New
England’ın öteki eyaletlerle ilişkisi kesilecek ve gösteri zavallı isyancıların teslim
olmalarıyla bitecekti.
Germain’in planları tam bir zafere adaydı. Şık haritalarla, çizimlerle belirlenmiş
bu plan Krala sunulmuştu ve danışmanlar kafalarını sallayarak kabul etmişti.

Amerika’da hizmet veren o zamanın gözlemcileri, (daha sonra kayıt tutarak
tarihçi olmuşlardır) İngiliz koloni yönetiminin en büyük hatalarından birinin
Amerika’daki şartlar konusunda hemen hiç bilgilerinin bulunmaması olduğunu
söyler. İş haritaya bakmakla olsaydı, haritaya bakıp İngiltere’yi alabilir, onu bir
koloni haline getirebilirdiniz, bu çok kolay olurdu.
Bu adamlar haritaya bakıp bir yol gördüklerinde bunu Londra ve Portsmouth
arasındaki otoyol gibi bir şey sandılar. Ama o yol sandıkları aslında çamur
birikintileriydi. Ayrıca unuttukları bir şey daha vardı. Kolonicilerin askerleri hep
balta taşırlardı ve geri çekilirken binlerce ağaç devirirlerdi.
Sonrası basit bir koordinasyon meselesiydi. 1777’de Amerika’da yarım düzine
ordu vardı. Kanada’daki, New York eyaletindeki, New York şehrindeki güçler;
güneydeki Krala sadık birlikler, New York şehrinde bir filo ve kıyılar ve
Karayipler’de dolanan filo ve askerler. Bunların hiçbiri yerel olarak
yönetilmiyordu. Her emir, her malzeme, her satın alma talimatı, emir değişikliği,
önemli birlik hareketleri ve takviye isteği Atlantik’in öte tarafından Lort
Germain’den geliyordu. En iyi durumda bile bir emir iki ayda yerine
gelebiliyordu.
Bu yüzden Germain bu üç aşamalı harekatın emrini verdi ve Albany
yakınlarında Kolonicilerin ordusunun imha edildiği haberini beklemeye koyuldu.
Ve büyük bir hata yapmış oldu.
Planlar kesinleştiğinde Lort Howe kesin olmayan bir yetkiyle ve çok genel bir
planla kalakaldığını fark etti. Bu harekatı Germain’den detaylı tek bir emir
almadan nasıl yönetecekti? Bu sorunun nedeni, Hovve’un bir beyefendi olması ve
bir beyefendiye sert emirler verilememesi ya da bir katibin emirleri ayrıntısıyla
yazmamış olmasıydı. Nedeni ne olursa olsun, kurye gemisi denizde haftalarca yol
kat edip Howe’a emirleri ulaştırdığında New York’daki komutan Washington’u
yenme konusunda son sözün kendine bırakıldığını öğrendi.
Bu arada kuzeyde, Burgoyne emirleri almış ve New York’un kuzeyine doğru
ilerlemeye başlamıştı. İlerlemeleri çok zor oluyordu çünkü geri çekilen
Koloniciler yolları kesilmiş ağaçlarla doldurmuştu. Acilen gerekli malzemeyi
almak için Bennington’a giden birlik Koloniciler tarafından durdurulmuş ve
imha edilmişti.
Ağustos ortasına gelindiğinde Burgoyne’un başı dertteydi. Tekrar Kanada’ya geri
çekilmek için ise çok fazla ilerlemişti. Bu açmaz içinde ne yapacağını düşünürken
sonunda Lort Howe’dan bir mektup ulaştı. Bu, basit bir nottu: “İyi şanslar
Johnnie. Ben Philadelphia’ya doğru yola çıktım.” Lort Howe güneye dönmeye
karar vermişti.
Howe, Washington’ı bir çatışmaya sürüklemek istiyordu ancak İngilizler
ilerledikçe Washington Batı New Jersey’nin vahşi topraklarına çekiliyordu. Howe
ise Burgoyne gibi Kolonicileri ormanın içinde kovalamaya yanaşmıyordu.
Washington neden centilmenlik kurallarına göre oynamıyordu sanki? Howe,
Germain’in önerdiği gibi kuzeye çıkıp Burgoyne ile birleşmeye karar verdi ancak
Washington’ın karşılarına çıkacağının garantisi yoktu. Dahası Hudson nehrinin
daraldığı yerlerde, West Point civarında zorlu engeller vardı. Ayrıca onlar Albany’ye doğru ilerlerken Washington İngilizlerin üslendiği New York’u ele
geçirebilirdi.
İsyancılar Philadelphia’yı başkent ilan ettiler. Bunun üzerine Howe, bu şehri
almanın Washington’un savaşmasını sağlayacağını düşündü. Bu savaş da
deneyimli İngiliz birliklerinin zaferiyle sonuçlanacaktı. Howe’un ilk hareketi
ordusunun tümünü kardeşinin filosuyla Delaware nehrine çıkarmak oldu.
Kafasındaki plan güneye Chesapeake’e inip, Bay’den yukarı çıkıp, Head of Elk’de
(bugünkü Elkton) karaya çıkmaktı.
Personel ve kardeşi buna karşı seslerini yükseltmişti ama Howe onları susturdu.
Burgoyne’la ilgili bir sorun olmadığını düşünüyordu. Kendi ordusuna bir şey
olursa, kardeşi gemilerle geri dönüp ihtiyaç olursa birkaç bin adam alıp
gelebilirdi. Bu arada Washington, Philadelphia için savaşacak, yenilecek ve şehir
teslim olacaktı. Kongre de kapanacaktı. Başkentini kaybeden Washington da
vazgeçecekti.
Böylece temmuz sonunda Howe askeri gücünün tümüyle güneye ilerledi. General
Clinton yönetiminde yedi bin askeri ve küçük bir filoyu New York’daki
garnizonda bıraktı. Burada büyük bir sorun vardı. Germain’e bunları hiç
bildirmemişti, planları konusunda “Beyefendi Johnnie” vahşi topraklara
çıkamayacak şekilde girene kadar da Burgoyne’a danışmamıştı.
Howe, Chesapeake’e doğru ilerlemeyi sürdürdü ve Washington sonunda
Brandywine’da 11 Eylül 1777’de çatışmaya girdi. Beklendiği gibi yenildi ancak
teslim olmadı.
Brandywine’daki savaştan iki gün sonra, 320 kilometre boyunca, Burgoyne
umutsuzca kuzeyde Saratoga, New York’da Hudson nehrini geçmeye çalıştı.
Niyeti Albany’ye ilerlemekti. Orada yeterli malzeme bulacağını ve yaklaşan kış
boyunca sığınabileceğini umuyordu. Doğruca koloni ordusunun içine daldı. Yollar
kesilmiş ve kuzeyden yardım ulaşması imkansız hale gelmişti. Tek umudu,
habercilerin gizlice koloni ordusunu aşıp Howe’a imdat mesajını
ulaştırabilmesiydi. Burgoyne zor durumdaydı ve son şansını kullanıyordu.
New York’da ise garnizonun başında bırakılan General Clinton kuzeye doğru bir
çıkış yapmayı denedi. Clinton, West Point’teki savunma hatlarını imha etti ve
kuzeye Esopus’a (bugünkü Kingston, New York) kadar çıktı. 3 Ekîm’de şehri
ateşe verdikten sonra tekrar New York’a döndü. Burgoyne’u tuzaktan kurtaracak
bir iş becerdiğine emindi ama yaptıkları işe yaramamıştı. Clinton’ın baskım
koloni ordusunu aşıp Burgoyne’e ulaşmıştı. Ancak köşeye sıkışmış ve çaresiz
Burgoyne yaklaşan kışın da etkisiyle 17 Ekim 1777’de teslim oldu.
Başlangıcından sonuna kadar 1777 yılı kötü işleyen iyi fikirlerin yılı oldu.
Germain’in planı, Burgoyne’un ormana ilerleyişi, Howe’un Philadelphia’yı
almaya çalışması, hatta Clinton’ın tuhaf baskını o zaman harika stratejiler gibi
görünmüştü. Ancak savaşın paradigmasının değiştiği gerçeğini hesaba
katmadılar. Artık bu aydınlanma dönemi savaşı değildi. Prens ve prenseslerin
oynadığı oyunlara benzemiyordu. Sınırlı hedefler, sömürge hırsı ve paralı
askerler yoktu. Bu, artık devrim çağının savaşıydı. Yeni bir çağda, yeni bir savaş
ideolojisi ortaya çıkmıştı. Eski kurallar geçerliğini yitirmişti.

Burgoyne’un teslim olmasından bir ay sonra Paris’e İngilizlerin en sıkı
ordularından birinin bir grup çapulcu tarafından yenilgiye uğratıldığı haberi
ulaştı. Philadelphia gerçekten düşmüştü ama kolaylıkla geri alınabilecek bir
şehirdi. Washington hala orada bir yerlerdeydi ve bir İngiliz ordusu yenilgiye
uğratılabiliyorsa, öteki ordular da yenilebilirdi. Fransızlar bu yeni devleti
tanımaya hazırlanıyorlardı. Savaşın yönü değişmişti. Germain’in planı ve
Howe’un yaptıkları bir imparatorluğun kaybına yol açmıştı.