Gökleri saat veya takvim olarak kullanmak için sayılara ihtiyaç vardı. Diğer taraftan, Ay veya yıldızların ufka olan uzaklıklarını ölçmek için de sayılar gerekliydi. Ancak, bu meselenin farklı bir boyutu vardı. Eğer bir kişi, Ay’ın ufuk çizgisinden ne kadar yüksekte olduğunu hesaplamak isterse, ulaşamayacağı bir mesafeyi ölçmek zorundaydı. Bu mesafeyi yeni bir yöntemle bulmaya mecburdu; ya kolunu uzatıp Ay ile ufuk çizgisi arasındaki genişliğin kaç parmak olduğuna bakacak, ya da gökyüzüne doğru uzattığı elleri arasında bir ip parçası tutacaktı. Bunun için kollarını tamamen germeliydi, yoksa farklı sonuçlar elde edecekti. Bu yüzden, gök cisimlerinin ufka olan uzaklıklarının ölçümü, herhangi bir uzunluğun ölçülmesinden farklı olup, sonraki dönemlerde büyük önem kazanacak olan açı ölçümlerine doğru ilk adımdı.

Bütün bunlar kulağa hoş gelmekle birlikte, söylenenler büyük ölçüde tahmine dayanmaktadır. Mezopotamya’da erken dönemlerden itibaren açılar ölçülmüş ve M.Ö. ikinci binde İngiltere’de Stonehenge inşa edilirken açılar kullanılmış olmakla birlikte, insanın açıları ilk defa ne zaman ölçtüğü bilinmemektedir. Ay’ın ve yıldızların gökteki konumları, tarih öncesi insanı için çok önemliydi ve bu konumları tesbit etmek açıları ölçmek demekti. Bugün pek çok insan şehirlerde yaşamakta ve geceleri ender olarak gökyüzüne bakmaktadır: Ay ve yıldızların bu insanlar üzerinde hemen hiç etkisi yoktur. Ancak kırlarda, yapay ışıktan uzakta, durum oldukça farklıdır ve yıldızlı gökyüzü, bilhassa Orta Doğu’nun dikkat çekici ve unutulmaz bir özelliğidir. Tarih öncesi insanı, muhakkak ki, geceleri gökyüzünü seyretmiş ve bunu hem merakla hem de biraz korkarak yapmış olmalıydı.

Gökyüzünde sergilenen bu değişken ve şatafatlı gösteri, o dönemlerde ilkel insanın aklını ve hayalini cezbetmeye hazırdı. Özellikle de ay ve yıldızlar.