“Eski Türkiye”nin beceriksizliği sayımlarda da vatandaşlara yansıtılıyor, vatandaşlar evlere kapatılıyordu…

Akşamlara kadar kuzu kuzu oturup sayım memurunu beklerdik…

İşin garibi, bunu bir “vatandaşlık görevi” sayardık. Ne de olsa “öğretilmiş çaresizliğin” çocuklarıydık.

Sayım görevlileri havalı havalı gelir, envai çeşit soru sorar, işin ciddiyetine uymadığı gerekçesiyle ikram bile kabul etmezlerdi.

Geçenlerde yeni bir nüfus sayımı yapıldı, ama hiçbirimizin ruhu duymadı. Ancak sonuçlar ayrıntılı biçimde açıklandığında, yeni bir nüfus sayımı yapıldığını fark ettik.

Berim gibi her nüfus sayımında evlere kapatılmaya alışkın olanlar herhalde apışıp kalmışlar ve hayretle mırıldanmışlardır: “Aaaa!.. Nasıl olur?”

Ne de olsa alışmışız (alıştırılmışız) sayım günleri evlere kapatılmaya! 

Zamanla değişime alışacağız. Gün gelecek oyumuzu da oturduğumuz yerden kullanacağız.

Türkiye değişiyor, gelişiyor, dostlarım: “Eski Türkiye”de olmayanlar “Yeni Türkiye”de oluyor. 

Düşünün ki, bir zamanlar yüksek enflasyonu da, IMF’ye borçlu olmayı da, Amerika ve Avrupa’ya bağımlı yaşamayı da “kader” sayardık.

Çokbilmiş politikacılarımız, kalkınmakta olan ülkelerde yüksek enflasyonun normal sayılması gerektiğine bizi fena halde ikna etmişlerdi. Üç hâneli rakamlara alıştırılmıştık. 

Paranın bol sıfırlı olmasına da razı gelmiştik. O kadar ki, “Altı sığır atacağız” diyen Recep Tayyip Erdoğan’ı “hayalpereset” ilân eden ekonomi profesörlerimiz ve köşe yazarlarımız olmuştu…

Bu konuda (ve hemen hemen her konuda) kendilerine o kadar güveniyorlardı ki, “Bunu yapabilirse Taksim Meydanı’nda eşek gibi anıracağım” diyenden tutun, kendini asacağını söyleyene kadar envai çeşit “muhalif” ortaya çıkmıştı.

Altı sıfır gitti. Anıran ya da kendini asan olmadı. Unuttular. Aynı sivrilikte muhalefet etmek üzere, başka alanlara kaydılar.

Şimdi önümüzde referandum var. Merak etmeyin, “Evet çıkarsa kendimi asacağım” diyenler olacaktır. Ölçü olmadıktan sonra…

Neyse, sayım sonuçlarına göre, nüfusumuz 80 milyona dayanmış. Tamı tamına 78 milyon 741 bin 53 kişiyiz.  

Kilometrekareye 104 kişi düşüyor. Asıl merak ettiğim, kilometrekare başına kaç heykel düştüğü? Böyle bir istatistik yok sanırım. 

Kabalama bir hesapla, Türkiye’de her 60 bin kişiye 1 hastane, 900 kişiye bir doktor, 350 kişiye 1 cami, 780 kişiye bir din görevlisi, 800 kişiye bir Atatürk heykeli, 500 kişiye bir heykel düşüyormuş! 

Türkiye’de her boyda Atatürk anıtı, Atatürk heykeli, Atatürk büstü, Atatürk maskı var. Özellikle 12 Eylül darbe sürecinde bol bol sert ifadeli, üniformalı, aşırı otoriter görüntülü Atatürk heykelleri dikildiği malum. Fakat bunlara ve yıllık bakımlarına toplamda kaç lira harcandığını hesaplayamadım. 

Ama Buca Belediyesinin kayalara monte ettiği Atatürk heykeline eski para ile 4 trilyon 2 milyar harcadığını vaktiyle gazetelerde okumuştum (Heykeltraş Harun Atalayman’ın, bu rakamı düşük bulduğunu ve “Ben de doğru dürüst para kazanamadım” dediğini yine gazetelerde okudum).

Eskiyen heykellerin yenisiyle değiştirildiğini biliyorum, ama acaba eski heykeller ne oluyor?

Ona da sonraki yazımızda bakalım..

Yavuz Bahadıroğlu/15 Şubat 2017/YeniAkit