Bilim adamları Neandertaller şeklinde soyu tükenmiş akrabalarımızın bilişsel kabiliyetleri hakkında bildiklerimizi tekrardan şekillendiren sanat içerikli dışavurumların giderek daha eski örneklerini buluyor.

Orta Almanya’da yer edinen ve ‘Unicorn Mağarası’ olarak da malum ‘Einhornhöhle’ içinde bulunan binlerce kemik kalıntısıyla meşhur. Orta Çağ’da insanoğlu bu kemiklerin ‘tek boynuzlu atlara’ ilişkin bulunduğunu düşünüyordu. Birkaç yıl ilkin bu mağarada kazı icra eden arkeologlar alışılmadık bir şey keşfetti: Devasa bir geyiğe ilişkin ayak parmağı kemiği.

Bu kalıntı epey dikkat çekiciydi. Zira Avrupa’nın tarih öncesi avcıları için mühim bir hedef olan bu hayvanlar çoğu zaman oldukca daha kuzeyde dolaşıyordu. Bu da kemiğin oldukca uzaklardan getirildiğini gösteriyordu. Ve mağaradaki öteki kalıntılardan belirgin bir halde farklıydı. Kemiğin yüzeyi açılı olarak oyulmuştu ve üstünde belirgin bir (zikzak benzeri) desen vardı.

Ortalama 51 bin yıl ilkin, Neandertaller bu dev geyik ayak parmağına zikzaklar oymuştu. Fotoğraf: V. Minkus / NLD)

Daha da olağan dışı olan şey ise yaşıydı: Kemiğin radyokarbon tarihlemesi geyiğin ortalama 51 bin yıl ilkin, doğrusu Unicorn Mağarası’nın Neandertaller tarafınca işgal edilmiş olduğu dönemde yaşadığını gösteriyordu.

Almanya’nın Saksonya eyaletinde yaşayan ve bu kalıntı üstüne araştırmalar icra eden kazıbilimci Dirk Leder, “Einhornhöhle’deki oymalı kemik minimum 50 bin yaşlarında ve bundan dolayı malum en eski simgesel nesneler içinde yer ediniyor. Bu sembolizmin anlamı vakit içinde kaybolmuş fakat öteki grup üyeleriyle, yabancılarla hatta ‘ruhlarla’ yazışma oluşturmak için tasarlanmış bir alet olabilir, bilmiyoruz” diyor.

Bu kemik çekişmeli ‘dünyanın en eski sanat eseri’ unvanı için yarışan birkaç adaydan biri. Ve sanat içerikli ifadenin insan evriminde bilim adamlarının düşündüğünden oldukca daha ilkin ortaya çıktığına dair kanıtlar artıyor. Normal olarak bu durum (Neandertaller ve daha önceki homininler şeklinde) arkaik insanların bilişsel kabiliyetlerine dair anlayışımızı tekrardan şekillendiriyor. Mesela, Neandertallerin Homo Sapiens Avrupa’ya gelmeden oldukca ilkin mağara duvarlarına soyut şekiller çizdiğine ve 130 bin yıl öncesinde kartal pençelerinden kolyeler yaptığına ilişkin arkeolojik bulgular var. Leder’a gore “Neandertaller sanat mevzusunda bizim türümüz Homo Sapiens kadar yetenekli görünüyor.”

Orta Çağ’da gömü avcıları mağarada bulunan buzul çağından kalma hayvan kemiklerini ‘tıbbi özelliklere haiz tek boynuzlu at’ diye satıyordu. Bu yüzden ‘Unicorn Mağarası’ adında olan mağarada 1985 senesinde Neandertal döneme ilişkin taş aletlerin keşfedilmesinden bu yana kazılar yürütülüyor. Fotoğraf: Göttingen Üniversitesi

Eski çağlarda sanat içerikli ifade

Bir çok kazıbilimci sanat teorisyeni olmadığı için net bir halde ‘sanat’ kelimesini kullanmayı tercih etmiyor. Pek bir çok bunun yerine ‘erken dönem sembolizm biçimlerine’ odaklanıyor. Duvara çizilmiş bir ayı şeklinde açıkça bir şeyi tasvir eden örneklerin yanı sıra tıpkı Unicorn Mağarası’ndaki oyulmuş kemik şeklinde sembolizmin belirsiz olduğu nesneler de mevcut.

Leder da Unicorn Mağarası’ndaki oyulmuş kemiği ‘sanat’ olarak adlandırmaktan kaçınıyor. Bunun yerine araştırmacıların oldukca erken dönem sanat içerikli ifade biçimlerini tanımlamak için kullandığı ‘pre-art’ doğrusu ‘sanat öncesi’ ifadesini yeğliyor.

Unicorn Mağarası’nda bulunan obje bu tür ‘pre-art’ eserlerin en eski örneği değil. Ve bugün bu ilk sanat içerikli ifade biçimlerinin çoğunun Neandertaller tarafınca yapıldığını biliniyor.

Bunlar içinde; Fransa’daki 75 bin senelik mağara çizimleri, İspanya’daki ortalama 64 bin senelik antik mağara resimleri, arkeologlar ne anlama geldiğini bilmese de Neandertallerin soyut tasarımlarının en eski ve ‘kati’ kanıtı olan La Roche-Cotard mağarasındaki 57 bin senelik gravürler yer ediniyor.

Almanya’daki Göttingen Üniversitesi’nde tarih öncesi arkeoloji profesörü olan ve Unicorn Mağarası’ndaki oyulmuş kemiği inceleyen Thomas Terberger, öteki arkaik insanların (Neandertaller ortaya çıkmadan ilkin) sembolizm kullanmış olabileceğini söylüyor.

Live Science’a konuşan Terberger, “Afrika ve Avrupa’da ortalama 120 bin yıl öncesinden bu yana süs eşyaları ve simgesel davranışların çeşitli görünümlerine yönelik giderek artan sayıda bulgu var” diyor.

Arkeologlar, ilkel insanların taş aletler yapmış olduğu birçok bölgede birkaç santim genişliğinde yüzlerce taş küre buldu. Bunların en eskisi ortalama 2 milyon yıl öncesine ilişkin, ki bu Neandertal ve H. Sapiens’in ortaya çıkışından bir milyon yıl öncesine denk geliyor. Bazıları kürelerin bir tek taş aletlerden geriye kalan parçalar bulunduğunu öne sürse de kürelerin işlevinin ne olduğu, hatta bir işlevi olup olmadığı net değil.

Uzmanlar normal olarak bu küreleri ‘sanat’ olarak adlandırmıyor sadece analizler, bazı paleolitik el baltalarında da görülen ‘bakışım’ kaygısıyla bilgili olarak ve giderek daha ideal bir küre formunda şekillendirildiklerini gösteriyor.

Bir de Afrika, Avrupa, Asya ve ABD’da bulunan, en eskisi 1,7 milyon yıl öncesine tarihlenen ‘cupule’ adında olan küçük kadeh şeklinde kalıntılar var. Bu objelerin tohumları öğütmek için kullanılmış olabileceği öne düşünülüyor fakat birçok kazıbilimci onların bir kayanın yüzeyini süslemekten başka bir işlevi olmadığını düşünüyor.

Soyu tükenmiş akrabalarımıza tekrardan bakmak

İşte tüm bu bulgular bizi antik dönem akrabalarımızın bilişsel becerileri üstüne tekrardan düşünmeye zorluyor. Arkeologlar uzun bir süre süresince bir tek H. Sapiens’in sembolizmle ilişkilendirilen sanatı üretecek ve anlayacak entelektüel kapasiteye haiz bulunduğunu düşünmüşlerdi. Bu kabiliyet Fransa’daki Chauvet Mağarası’nın duvarlarına işlenmiş yüzlerce çarpıcı hayvanla kendini gösteriyordu. Bu yünlü gergedan, mamut, bizon ve mağara ayısı çizimleri, 35 bin yıl kadar ilkin şaşırtıcı sanat içerikli kabiliyetlere haiz atalarımız tarafınca çizilmişti.

Chauvet Mağarası’ndan gergedan çizimleri. Fotoğraf: Getty Images

Sadece Leder ve diğerlerine gore arkeolojik alanlarda bulunan eserler akrabalarımızın ilkel de olsa bir sanat içerikli anlayışa haiz bulunduğunun birer kanıtı. Bu eserlerden bir tek birkaçı günümüze ulaşmış olsa da ‘Neandertal Michelangelolar’ tarafınca yapılmış ve o zamandan günümüze kaybolmuş oldukca daha etkisi altına alan eserler olması mümkün.

Ohio’daki Kenyon College’da paleoantropolog olarak vazife icra eden Bruce Hardy, değindiği makalesinde ‘Neandertal sanat eserlerinin’ çoğunun ahşap ya da hayvan derisi şeklinde acele bozulabilen malzemelerden yapılmış olabileceğine dikkat çekiyor. “Kanıtın olmayışı, yokluğunun ispatı değildir” diye ekliyor.

Dolayısıyla arkeolojik kayıtlara geçenler Neandertallerin sanat içerikli yeteneklerinin çeşitliliğinin doğru bir temsilinden ziyade, yalnızca günümüze ulaşanlardan ibaret olabilir.

Sanat bizim hakkımızda ne söylüyor?

Dünyanın malum en eski sanat eserine ilişkin tartışmaların özünde, sanatın amacı ve insan kavrayışına ilişkin teoriler yatıyor.

İngiltere’deki York Üniversitesi’nde tarih öncesi mağara sanatı uzmanı olan kazıbilimci ve psikolog Derek Hodgson, (hangi türden olursa olsun) homininler içinde sanat içerikli bir anlayışın evriminin, taş aletler yapma ve yaşam alanını değiştirebilmek için çeşitli nesneler kullanma kabiliyetiyle beraber geliştiğini düşünüyor. “Yavaş yavaş bu aletlerden bağımsız bir aşamaya ulaşmış şeklinde görünüyor.”

Milattan ilkin 500 bin civarına (Homo Erectus) tarihlenen geometrik kesiklere haiz bir deniz kabuğu. Fotoğraf: Henk Caspers/Naturalis, Wikimedia

Taş aletlerin yapımı esnasında kazara oluşan izlerin zaman içinde ‘kendi içinde mühim bir şey olarak kabul edilip kopyalanmış olabileceğini’ söyleyen Hodgson, bu tür işaretlerin insan beyninin sinir ağlarında yankı bulmuş olabileceğini ve algılanan bu tür tekrarlayan desenlerin bir haz duygusunu tetiklemiş olabileceğini belirtiyor.

Hodgson bu fikri 2019’da Journal of Archaeological Science dergisinde yayımladığı bir makalede dile getirmişti. Araştırmalar, çağdaş insanların bir sanat eseri ürettiği yada beğenmiş olduğu vakit bir takım beyin bölgesinin tepki verdiğini gösteriyor. Fakat soyu tükenmiş insan akrabalarımızda ve atalarımızda benzer süreçlerin yaşanıp yaşanmadığını ve/yada ne seviyede yaşandığını söylemek ne yazık ki mümkün değil.

Hodgson, bu tür tekrarlayan desenlerin, H. Sapiens’in Cenup Afrika’daki Blombos Mağarası’na yapmış olduğu hashtag benzeri çizim ve H. Erectus’un ortalama 540 bin yıl ilkin Endonezya’da bir deniz kabuğu üstüne kazıdığı zikzak deseni dahil olmak suretiyle pek oldukca yerde bulunduğunu belirtiyor. Ona gore (yukarıda bahsettiğimiz) antik taş küreler erken homininlerin simetriyi deneyim ederek faydalarını ölçtüğü ve hatta geometriye olan ilginin filizlendiği bir devrin işareti olabilir.

Endonezya, Sulawesi’deki Leang Tedongnge Mağarası’ndaki keşfedilen domuz resmi. Fotoğraf: Getty Images

Sadece Hodgson, bu bakışım duygusunun ilk insanda görülmesine karşın, yaşayan en yakın akrabalarımızdan bazılarında bulunmadığını dile getiriyor: “Babunlar şeklinde insan olmayan primatlar üstünde meydana getirilen son araştırmalar, çağdaş insanların aksine bakışımlı örüntüleri belirlemekte yetersiz kaldıklarını ortaya koyuyor.”

Terberger ise sembolizmin tek bir türe özgü olmaktan ziyade koşullar uygun hâle ulaştığında ortaya çıktığını düşünüyor. Bu koşullar, tarih öncesi toplumların örgütlenmesinde daha büyük grupları ve gruplar arasındaki iletişimi içeriyor olabilir. Terberger, “Tek bir kişiye değil, paylaşacak ve bu süslemeler vesilesiyle yazışma kuracak bir grup insana ihtiyacınız var” diyor.

Sadece bazı uzmanlar, bu oldukca erken dönem eserlerin kavramsal sonuçlarına fazla ehemmiyet vermiyor.

Avustralya’daki Griffith Üniversitesi’nde arkeoloji profesörü olan Adam Brumm, Endonezya’nın Sulawesi adasındaki bir mağarada ortalama 45 bin 500 senelik olduğu kabul edilen bir domuz resmini keşfeden bir araştırma ekibine liderlik etti. Büyük olasılıkla anatomik olarak ‘çağdaş insanoğlu’ tarafınca yapılmış olan bu fotoğraf, arkeolojik kayıtlara geçen malum en eski temsili sanat eseri. Brumm’a gore Sulawesi domuzu, soyu tükenmiş insan akrabalarımıza atfedilen muğlak tasarımlardan ve çizik izlerinden değişik bir bilişsel süreçler bütünü gerektiriyor.

Brumm Live Science’a gönderilmiş olduğu e-postada şöyleki diyor: “Bazı Neandertallerin ‘sanat’ kapsamına girebilecek çeşitli şeyler ürettiğine dair göstergeler olabilir. Sadece şu ana kadar elde edilmiş kanıtlar bir tek bizim türümüzün temsil kabiliyetine haiz sanat eserleri üretebildiğini gösteriyor.”


Live Science makalesinden Türkçeleştirildi. Kapak görseli: Kristina Thomsen/Technical University of Denmark)