Müzik notaları nasıl bulunmuştur

Müzikteki matematiksel gizemi keşfederek yazıya dökmenin ilk temeli Pisagor (Pythagoras, M.Ö. 530-450) tarafınca atılmıştır. Biz kendisini okul sıralarından o meşhur dik üçgen teoremi ile hatırlarız fakat Pisagor günümüzde ulaştığımız bilim seviyesinin babasıdır. O kendi devrine kadar gelişmiş tüm emekleri bir disiplin altında toplamış, geometri, aritmetik, astronomi, coğrafya, müzik ve doğa bilgisi olarak ayrı ayrı bilim dalları yaratmıştır.
Pisagor bilimi, bilim için düşünüyor, bilimin uygulamaları onu ilgilendirmiyordu. Bundan dolayı ‘data seven’ anlamındaki ‘felsefeci sözcüğünü ilk olarak o kullanmıştır. Pisagor tüm evrenin sayılar ve aralarındaki ilişkilere nazaran kurulduğuna inanıyordu.
Pisagor’un müziğin içindeki matematiği bir demirci dükkanının önünden geçerken keşfettiği rivayet edilir. Demirci ustasının, demir döverken kullandığı aletlere nazaran değişik sesler çıkarması Pisagor’un ilgisini çekmiş, dükkanı kapattırarak ustaya çeşitli aletler kullandırmış, çıkan sesleri incelemiş ve kayıtlar almış.
Batı müziği 9. yüzyılın başına kadar notalamadan habersizdi. Eserler kulak kanalıyla kuşaktan kuşağa aktarılıyor, ayrıca değişime uğruyor, zaman içinde unutulabiliyordu. 9. yüzyılın ikinci yarısında ilk notalama sistemi ortaya çıktı.
Arezzo’lu Guido’nun (Gui d’Arezzo) notalama sisteminin seslerin yüksekliğini kati olarak belirtmeye başlamasıyla büyük bir ilerleme kaydedildi. 11. yüzyılda notaların üstüne dizildiği beş çizgiden oluşan “porte”nin kullanılmasıyla notaların yüksekliği (do, re, mi,….) ve süresi (birlik, ikilik, dörtlük,….) kati halde belirlenebilir hale geldi.
Aslen müziğin dört parametresi vardır: Yükseklik, süre, sertlik ve tını. Bunlardan ilk ikisi zaman içinde genel kabul gören bir ekip işaretler yardımıyla kağıt üstüne dökülebilmiş, sertlik ve tını ise notanın yanında ek kelimelerle belirtilmişler ve kısmen de yoruma açık bırakılmışlardır.
Çeşitli sesleri belirtmek ve bunların birbirlerine karışmasını önlemek için sesleri temsil eden notalara hususi adlar verildi. Do, re, mi, fa, sol, la, si. İngilizce’de ve Almanca’da ise notalar harflerle yayınlandı(C=do, D=re, E=mi, F=fa, G=sol, A=la, B=si-ing.-, H=si-alm.-).
Nota isimlerinden ‘do’nun önceki adı ‘ut’ idi. Sesli harfle süregelen bu isim, notaları sırayla söylerken tutukluk yaptırdığından 12. yüzyılda ‘do’ olarak değiştirildi. Almanya ve bazı ülkelerde ‘ut’ hala kullanılır.
‘Si’ hariç öteki notaların isim babası Gui d’Arezzo’dur. Arezzo bu adları Aziz lohannes Battista ilahesindeki mısraların birinci hecelerinden alarak takmıştır. Yedinci notanın adı uzun vakit ‘B’ olarak kalmış, sonradan 13. yüzyılda Sanete lohannes kelimelerinin baş harflerinden meydana gelen ‘si’ adını almıştır.
Notalamanın keşfi ve gelişimi müzik pratiğine muhteşem bir gelişme ortamı yaratmıştır. Notalama, icracıyı ezberden kurtararak hem müzik parçalarının uzamasına hem de çeşitli dönemlere ve ülkelere ilişik notalanmış eserlerin katılmasıyla repertuarın zenginleşmesine ve çeşitlenmesine olanak vermiştir. Nota yardımıyla bir müzisyen bilmediği bir müzik parçasını icra edebilmek için tek başına kafi bir hale gelmiştir.