Tarih süresince padişahların tahttan indirilmesi için alınan fetvâların derhal hepsi sahte sebeplere dayanır. Fakat darbeciler, halkı meydana getirilen işin meşru olduğuna ikna edebilmek için fetvâ lâzım bulunduğunu iyi bilirler.

Sultan Aziz’in tahttan indirilmesi için verilmiş sahte fetvâda padişah ‘din işlerini ihlal’ ile itham olunur ki, trajiktir. Fakat bir hükümdarı dinsizlikle suçlamak, kamu efkârını en fazla iknâ edici sözdür. Kendisinden önceki ve hele de sonraki padişahtan daha dindar olduğu herkesçe malum bulunmuş olduğu halde, bu şekilde anılmak, fetvânın ciddiyetini göstermeye kâfidir. Sonradan, Çerkes Hasan Bey, eniştesi padişahın öcünü almak suretiyle sadrazamın konağını bastığında, Sultan Aziz’i dini ihlal ediyor diye tahttan indirenler, içki sofrasında yakalanmıştı.

Kanlı mushaf

Mekke Şerifi Abdülmuttalib Efendi, darbe günü Serâskerlik dairesinde, “Halife, mecnun, ya da küfrü mucib bir şey olmadıkça iyi mi hal’ olur?” diye sorduğunda, şeyhülislâm Hayrullah, padişahın lisanından 2 kez küfre dair söz işittiğini söylemiştir.  Mâbeynci Âtıf Bey bunu naklettikten sonrasında diyor ki, “Efendimizin üç yıl hizmetinde bulundum. Ehl-i sünnet itikadına muhalif bir söz işitmedim. Yeme, içme ve günlük işlerinde dine pek itina gösterir; Frenk usulü yaşayanlara itiraz ederdi” diyor.

Dâhiliye Nâzırı Memduh Paşa, Sultan Aziz’in müskirat [içki] kullanmak şu şekilde dursun; su yerine zemzem içtiğini anlatır. Sultan Aziz, Mevlevî idi. Beş zaman namazına pek dikkat ederdi. Vefat ederken de Kur’an okumaktaydı. Sultan Vahîdeddin amcası için der ki: [Dinen] mübâlatsız [zayıf] zannedilen Sultan Aziz bile, son nefesinde Kur’an-ı kerime sarılarak teslim-i ruh etmiştir. Kanı ile boyanmış mushaf-ı şerifi Yıldız kütüphanesindedir”.

Sultan Aziz’in kanlı gömleği

İntihar süsü mü?

29 Mayıs 1876’da saray kuşatılarak Veliahd Murad Efendi dairesinden çıkarıldı ve kendisine çete mensuplarınca biat olundu. Bu sırada cülûs topları atılarak vaziyetten haberdar edilen Sultan Aziz, sarayından alınarak Topkapı Sarayı’nda amcası Sultan III. Selim’in şehit edilmiş olduğu daireye hapsolundu. Burada yaşamış olduğu ruhsal baskı tahmin edilebilir. Ayrıca Sultan Aziz’in ailesi saraydan aşağılayıcı bir halde tahliye edildi. Hanımlar mücevher kaçırmasınlar diye askerlerce soyuldu; hatta zevcesi, yağan yağmurun şiddetiyle hastalanıp birkaç gün sonrasında vefat etti. Hükümdarın serveti yağmaolundu. Harem halkı sokağa atıldı.

Hemen sonra Ortaköy Sarayı’na nakledilen Sultan Aziz, burada kendisine revâ görülen pek fazlaca eziyetten sonrasında 4 Haziran 1876’da odasında bilekleri kesilmiş halde ölü bulunmuş oldu. On gün sonrasında eski padişahın kayınbiraderi Erkân-ı Harb Binbaşısı Çerkes Hasan Bey, kabine toplantısını basarak Hüseyin Avni ve Hâriciye Nâzırı Râşid Paşaları öldürdü; öteki bir kaçını da yaraladı ise de kendisi de idam edildi. Birkaç yıl sonrasında meydana getirilen muhakeme neticesi, Sultan Aziz’in Avni Paşa’nın direktifiylekatledildiği hukuken durağan(durgun) oldu. Hâdiseye intihar süsü verilmişti.

Sultan Aziz’in vefatına dair bir Fransız gazetesinin haberi ve padişahın Çemberlitaştaki kabri

Hayal kırıklığı

Yeni padişah Sultan V. Murad, bir parlamento yerine, fena haldeki devlet işlerinin ıslahı icap ettiğini söyleyerek darbecilerin ele başılarından Midhat Paşa’yı hayal kırıklığına uğrattı. Sultan Aziz’in elim vefatı ve Çerkes Hasan Vak’ası, Sultan Murad’ın âsâbını daha da bozdu. Bunun üstüne dönemin ricâli, padişahın tedavisi imkânsız bir hastalığa tutulduğuna dair rapor elde edip, şeyhülislamdan da fetvâ aldılar. Veliahd Abdülhamid Efendi, meşrutiyet ve anayasa ilânı şartıyla 16 Ağustos 1876’da tahta çıkarıldı.

Sultan Murad da, 28 yıl Çırağan sarayında hapis yaşamı yaşayarak, bir manada amcası Sultan Aziz aleyhine giriştiği komplonun karşılığını görmüş oldu. Sultan Murad’ın tahttan indirilişi için şu beyitle tarih düşürülmüştür:

“Doksan üçde doksan üç gün pâdişah-ı mülk olub

Göçdü matemgâhına Sultan Murad-ı nâmurad”.

Sultan Aziz’in hal’ fetvâsını imzalayan Hayrullah Efendi, Sultan Hamid tarafınca 1877’de azledilip Medine’ye, sonrasında da Tâif’e sürüldü. Burada 1898’de öldü. Fetvayı yazan Kara Halil Efendi, bunun yerine geçti ise de, Sultan Hamid onu da 8 ay sonrasında azletti ve 1880’de de öldü. Ne yazık ki, ideolojik tarih genç dimağlara, Sultan Aziz’i horoz döğüştürüp galip gelene madalya takan bir meczup; Midhat Paşa’yı ise özgürlük kahramanı olarak empoze etmiştir.

Çerkes Hasan Bey ve idamı

Milletin çekmiş olduğu

Bir kimsenin halife sayılması için, hem meşru bir yolla başa gelmiş olması; hem de halifelik yapabilecek güce haizolması gerekir. Başta meşru halife var ise, başkası bu iddiada bulunamaz. Sadece önceki halife ölür yada feragat ederse, ikincisinin halifeliği meşru olabilir. Gayrımeşru bir surette azledilen hükümdarın yerine çıkan da meşru bir hükümdar sayılamaz. Nitekim Sultan Aziz’in ve Sultan Hamid’in tahttan indirilmesinde bu şekilde olmuştur. Halefleri, icra gücünden yoksun oldukları için, hakikî halife sayılmamıştır. Nitekim Sultan Murad’ın saltanatında iktidar, Çevirmen Rüşdü ve Midhat Paşaların; Sultan Reşad zamanında ise İttihatçıların elindeydi.

Tarih süresince bu şeklinde hallerde, devletin başına gelen büyük felâketlerin, kaybedilen savaşların sebebi, hükümdarın meşru olmayışına bağlanmıştır. 1909’da Sultan Hamid tahttan indirilirken, o zamanki Fetvâ Emini Hacı Nuri Efendi, dürüst ve aklı başlangıcında bir zât olduğundan, “Padişahı tahttan indirmekte uğursuzluk vardır. Sultan Aziz haksız yere tahttan indirildi; arkasından Rumeli kaybedildi. Şehid çocuklarını ben sırtımda taşıdım” derken bu inancı terennüm ediyordu. Nitekim vazifesinden çekilme etmiş; fakat istenen fetvâyı yazmamıştır. Sonradan Cumhuriyet hükümetinden meal ve tefsir yazma vazifesi alacak olan Elmalılı Hamdi, bu talihsiz işe talip olmuştur. İşte gene bunun içindir ki, son devir ulemasından Abdülhakîm Arvasî, “Bu millet, Sultan Aziz’in âhını çekiyor; daha Sultan Hamid’e sıra gelmedi”demiştir.