Ondokuzuncu asrın ortalarına doğru çeşitli konularda basılan bilim ve teknik kitaplarının sayısı hızla artmıştır. Tanzimat öncesinde 1727’de ilk Türk matbaasının kuruluşundan 1839’da Tanzimat’ın ilanına kadar geçen sürede bilime ait sadece 28 kitap basılırken, bu sayı Tanzimat döneminde (1839-1876) arasında 242’ye ulaşmıştır. Bunlar arasında matematik ve tıp konularında basılan kitapların sayısında nisbî bir artış gözlenirken, askerlik, mühendislik, astronomi, denizcilik ve coğrafya konularındakilerde bir azalma söz konusudur.

Tanzimat sonrasında basılan bilim kitapları arasında yeni ve farklı konuların da ele alındığı görülmektedir. Örnek olarak, Derviş Paşa’nın kimya konusunda Türkçe yayınlanan ilk müstakil eseri Usul-ı Kimya (İstanbul 1848); ve Hekimbaşı Salih Efendi’nin tercüme ettiği İlm-i Hayvanat ve Nebatat (İstanbul 1865) adlı ilk zooloji ve botanik kitabı verilebilir. Bunun ötesinde Tanzimat’ın ilanından sonraki ilk otuz yılda her sene dört bilim kitabı basılırken, 1870-1876 arasındaki altı yılda, bu sayı senede on sekiz kitaba yükselmiştir. Bu da Osmanlı toplumunun modern bilimlere olan ilgisinin arttığının bir göstergesidir.

1870 yılında tıp mekteplerinde tedris dilinin Türkçe kabul edilmesi, tıp literatürünün gelişmesine de vesile olmuştur. Bunun neticesinde özellikle 1870 sonrasında ilk Türkçe tıp sözlüğü olan Lügat-ı Tıbbiye’nin (ilk baskısı İstanbul 1873), neşrinden sonra tıp konusunda çok sayıda telif ve tercüme eser yayınlamıştır.

Daha önce bahsettiğimiz coğrafya, mühendislik ve askerlik gibi konularda basılan eserlerin sayısının azalması, ilginin askerî alandan sivil alanlara kaydığının bir göstergesidir. Benzer sonuçlara, ondokuzuncu asrın başlarında (Tanzimat öncesinde ve sonrasında) aynı konularda yazılmış olan kitapların önsözlerinin incelenmesi ile de ulaşılabilir. İshak Efendi’nin Mecmua-i Ulum-ı Riyaziye adlı eserinde kimyanın sadece harp sanayiindeki öneminden bahsedilmesine karşılık, Kırımlı Aziz Bey, Kimya-yı Tıbbî (İstanbul 1868-1871) adlı eserinde kimyanın, askerî olmayan teknolojilerin ve birçok endüstrinin temelini teşkil ettiğini belirtmektedir.

Matematik konusunda yazılmış bazı eserler orijinal katkılar getirmiştir. Mesela, Vidinli Hüseyin Tevfik Paşa’nın İngilizce olarak telif etmiş olduğu Linear Algebra adlı eser konuya kıymetli bir katkıdır. Üçboyutlu lineer cebir ve bunun geometriye uygulanmasını ihtiva eden bu kitap, 1882 ve 1892 yıllarında İstanbul’da iki defa basılmıştır.

Adı geçen onsekiz ve ondokuzuncu asırlarda, Osmanlı bilim literatürünün dili Türkçe ve Arapça idi. Farsça eserler ise çok nadirdi (%1). Türkçe ve Arapça olarak yazılan bütün eserlerin (el yazması ve basma) oranları da farklılıklar arz etmektedir. Bu iki asırda hazırlanmış ve İstanbul’da basılmış olan modern bilim ve teknolojiye ait eserlerin – birkaç istisna dışında – tamamının Türkçe olmasına mukabil, el yazması eserlerin çoğunluğu Arapça’dır. Onsekizinci asırda yazma ve basma 331 adet astronomi kitabının 221’i Arapça, 101’i Türkçe, 2’si Farsça ve 7 tanesi de bu üç dilin karışımı dillerde yazılmıştır. Aynı şekilde ondokuzuncu asırda toplam 263 adet eserin 137’si Arapça, 123’ü Türkçe ve üçü de karışık dillerdedir. Gördüğümüz sayılar, Türkçe kullanımının arttığını açıkça ifade ederken, toplam adedin azaldığına işaret etmektedir. Bu da ondokuzuncu yüzyılda, mekteplerin ve eğitim kurumlarının yaygınlığına bağlı olarak basma eser kullanılmasıyla, kitap konusunda Doğu yazma geleneğinden modern basma geleneğine geçişin hızlanmasını göstermektedir.

Arap toprakları hariç Osmanlı İmparatorluğu sınırlarında hazırlanan astronomi kitaplarının büyük çoğunluğu Türkçe yazılmıştır. Her ne kadar diğer bilim dallarındaki istatistikler elimizde yoksa da aynı verilerin onlar için de geçerli olacağı kanaatindeyiz. Sonuç olarak onsekiz ve ondokuzuncu asırlarda hazırlanan eserlerin yazma olanlarının Arapça veya Türkçe, ancak bunlardan basma olanların tamamına yakınının Türkçe olduklarını söyleyebiliriz.

Ondokuzuncu yüzyılda Osmanlı bilim hayatında, araştırmaya yönelik çalışmalara yurt dışında başlanmış fakat yurt içinde kurulan müesseselerde araştırma hedefi tam gerçekleştirilememiştir. 1900 yılında kurulan Darülfünûn-ı Şahane’de bu hedef açık bir şekilde görülmektedir. Bu sahada Osmanlı biliminin 1923’e kadar olan birikimi tam olarak tespit edilemediğinden fazla bilgimiz bulunmamaktadır. İlk Darülfünûn tasavvurlarında araştırmaya yönelik hedeflerin fazla yeri olmadığı, ancak zaman içinde daha belirgin hale geldiği söylenebilir.

Yirminci yüzyılın başlarında Osmanlı Türkçesi iyice gelişmiş ilmî bir dil haline gelmişti ve geliştirilen detaylı terminoloji değişik bilimleri ifade edecek durumdaydı. Fen bilimleri dallarında yeterli ders kitabı ve daha az ölçüde orijinal yayınlar bulunmaktaydı.