Her ne kadar milyarderler Elon Musk, Jeff Bezos ve Richard Branson kendilerini atmosfer dışına gönderebilecek araçlara haiz olsa da, bayağı insanların uzayı deneyimlemesi için birkaç on yıl daha beklememiz gerekecek.

Gene de bu deneyimi yaşamak için oraya gitmemize de gerek yok. Asla yoktan ekrandan izleyerek bunu yapabiliriz.

Her ne kadar filmlerde gündelik vakalar izlemekten hoşlanıyor olsanız da, uzay filmleri yardımıyla en deli düşlerimizin ötesinde gezegenleri ve galaksileri, oturma odamızın rahatlığında keşfetmemizi sağlıyor.

Ikimiz de bu filmlerin en iyilerini bir araya getirdik. Tek kuralımız, filmdeki karakterlerin “uzayda seyahat” yapmış olmasıydı. Şu demek oluyor ki Arrival (Geliş) benzer biçimde görkemli bir uzayla ilgili filmi bu listeye koymadık, şundan dolayı film tamamen Dünya’da geçiyordu. Gene de her ne kadar filmin büyük çoğunluğu Dünya’da geçiyor olsa da, bir solucan deliği yardımıyla seyahat yapıldığı için Contact (Ileti)‘ı ekledik.

Herhangi bir sırayla sunmadığımız, en iyi uzay filmleri sizlerle:

1. Sunshine (Gün Işığı)

Spoiler uyarısı: Görseldekilerden bazıları ölüyor.

Mevzusu ne?

Güneş ölmekteyken, bir grup astronot Güneş’i yeniden “çalıştırmak” ve gezegeni kurtarmak için uzayda seyahat yapar.

Niçin izlemelisiniz?

Büyüleyici görselliği ve kuvvetli ekibine karşın Sunshine gişede başarıya ulaşmış olamadı. Slumdog Millionaire ile En İyi Yönetmen Oscar’ı alan Danny Boyle’ın bilimkurgu/gerilim türündeki filminin yapım maliyeti 40 milyon dolar’ken, gişede sadece 34,8 milyon dolar yapabildi.

Çoğunlukla olduğu benzer biçimde gişe performansı, filmin standardını yansıtmıyor. Trainspotting‘in yönetmeninin ilk uzay filmi, Alwin Küchler’in büyüleyici sinematografisiyle birleşerek filmin ışık efektlerini adeta karakterlerden biri haline getiriyor.

Sunshine içeriğiyle de klasik bir uzay geriliminin tüm mühim noktalarını barındırıyor: terkedilmiş bir uzay aracının gizemi, bilinmeyene seyahat ve (her ne kadar tümü olmasa da) karakterlerin büyük olasılıkla geri dönemeyeceği gerçeği. Bununla beraber Avengers öncesindeki Chris Evans’ı da görme şansımız oluyor.

Iyi mi izlerim?: Sunshine vatanımızda Disney+ üstünden izlenebiliyor.

2. Moon (Ay)

Sam Rockwell ‘Moon’da sıkıntılı zamanlar geçiriyor.

Neyle ilgili?

Ay’ın karanlık tarafında çalışan yalnız bir astronot, halüsinasyonlar görmeye adım atar.

Niçin izlemelisiniz?

Eğer uzayda seyahat eden bir grup astronotun oldukça yalnız kaldığını düşünüyorsanız, Sam Bell’in (Sam Rockwell) Moon‘da ne hissettiğini hayal bile edemezsiniz. Bu zavallı adam, Ay’da tamamen tek başına helyum-3 izotopunun madenciliğini yapıyor. Yanında da kuşku uyandıran bir robot ve madencilik şirketinin acayip yazışma deposu haricinde bir şey de yok.

Moon oldukça başarıya ulaşmış bir film. İlk başta etkisi altına alan şekilde çekilmiş, yalnızlık üstüne bir ruhsal meditasyon benzer biçimde görünse de, Bell’in çalmış olduğu üs hakkında gizemleri açığa çıkarmasıyla tamamen bambaşka bir hikayeye dönüşüyor. Netice ise Black Mirror ve birazdan bahsedeceğimiz Gravity içinde bir distopya.

Iyi mi izlerim?: Moon maalesef ülkemizdeki herhangi bir hizmet üstünden şu an izlenemiyor. Gene de seyretmek istiyorsanız, bir ihtimal birazcık araştırarak izleyecek bir yer bulabilirsiniz.

3. Europa Report (Jüpiter Raporu)

Görünüşe nazaran Jüpiter’in uydularından birinde korkulu bir şeyler oluyor.

Neyle ilgili?

Bir grup astronot, Jüpiter’in uydularından birinde yaşam bulmaya çalışıyor.

Niçin izlemelisiniz?

İlk bakışta Europa Report, standart uzay korku hibriti filmlerin tüm temalarını barındırıyor: yaşam bulmak için yolculuğa çıkmak, gizemli ışıklar ve olayların korkulu bir halde yanlış gideceğinin farkedilmesiyle giderek yükselen gerilim.

Fakat tüm bunlara karşın, Sebastián Cordero’nun gerilimi çok da fazla standart durmuyor. Filmin found footage seçimi, The Blair Witch Project‘in yarattığı gerçekçilik hissiyle aynı atmosferi oluşturuyor.

Iyi mi izlerim?: Europa Report maalesef ülkemizdeki herhangi bir hizmet üstünden şu an izlenemiyor. Gene de seyretmek istiyorsanız, bir ihtimal birazcık araştırarak izleyecek bir yer bulabilirsiniz.

4. Hidden Figures (Gizli saklı Sayılar)

Her ne kadar tarihsel açıdan mühim olsalar da, filmin merkezindeki kadınlardan hiçbiri meşhur olmadı.

Neyle ilgili?

Üç siyahi kadının emekleri, çağıl uzay yolculuğunu mümkün hale getirdi.

Niçin izlemelisiniz?

Theodore Melfi’nin 2016 yılında yapılmış filmi Katherine Johnson (Taraji P. Henson), Mary Jackson (Janelle Monáe) ve Dorothy Vaughan (Octavia Spencer) isminde üç gerçek siyahi matematikçi kadının, uzay yarışı döneminde NASA’daki çalışmalarını mevzu alıyor. Her ne kadar tarihsel açıdan mühim olsalar da, filmin merkezindeki kadınlardan hiçbiri meşhur olamadı. Hikayeleri, çalışmalarını yaptıkları 1960’lı yılların ırkçı süreci yüzünden gölgede kaldı.

Gene de film, bunu birazcık daha yumuşak göstermeye çalışıyor: Katherine’in amiri devamlı olarak yardımsever gösteriliyor ve Buzz Aldrin (bir erkek oyuncu tarafınca canlandırılıyor) ona saygılı şekilde davranıyor. Fakat Hidden Figures’ü iyi bir film meydana getiren aslolan şey, odağı bu hanımlarda tutuyor olması. Film kendini “beyaz kahraman” anlatımına ya da muhaliflerle empati kurmaya yönlendirmiyor. Siyahilerin neşesine, mücadelesine, direncine ve zaferine dair varlıklı öyküler sunuyor.

Iyi mi izlerim?: Hidden Figures, vatanımızda Disney+ üstünden izlenebiliyor.

5. 2001: A Space Odyssey (2001: Bir Uzay Macerası)

‘2001’, birçok tanınmış sahneyle dolu bir film.

Neyle ilgili?

Bir astronot, sezgisel bir suni zekayla beraber Jüpiter’deki görevine gider.

Niçin izlemelisiniz?

Stanley Kubrick’in uzayla ilgili ilk ve tek filmi 50 yaşına bastı, fakat tam anlamıyla zamansız bir yapım. Tüm zamanların anında tanınabilen bilimkurgu filmlerinden kabul edilen Kubrick’in Akademi ödüllü filmi, suni zeka ve insanoğlunun gelişimini görkemli görsellikle sunmakla kalmıyor, bununla birlikte popüler kültüre tesir eden “büyük resimler” ve fikirlerle de dolu.

Film hakkında oldukça azca bilgiye haiz olsanız bile, Dave ve açmayı düşündüğü giriş kapısı arasına giren, kırmızı gözlü suni zeka HAL’ı tanıyorsunuzdur. Kim bilir yıldızların arasındaki meşhur fetüs görüntüsünü biliyorsunuzdur. Bunlar ve öteki birçok tanınmış görüntü, 2001 yardımıyla aklımıza kazındı. En azından tema müziğini biliyorsunuzdur.

Iyi mi izlerim?: 2001: A Space Odyssey, vatanımızda herhangi bir gösterim platformunda bulunmuyor sadece Apple TV üstünden kiralanabiliyor/satın alınabiliyor.

6. Alien (Mahluk)

‘Alien’da Sigourney Weaver, Yaphet Kotto ve yeni neslin Bilbo Baggins olarak tanımış olduğu Ian Holm.’

Neyle ilgili?

Bir uzay gemisinin ekibi, garip bir sinyali araştırırken, bilinmeyen bir uzaylı türüyle karşılaşır.

Niçin izlemelisiniz?

Alien bir tek tüm zamanların en iyi uzay filmlerinden biri değil — tüm zamanların en iyi filmlerinden biri. Ridley Scott’ın yönetimi ve İsviçreli sanatçı H. R. Giger’in görsel tasarımını baz alan bu bilimkurgu/korku filmi, gerçek anlamda ürkütücü ve klostrofobik. Film karanlık ve dar koridorlarla ilgili korkumuzu alıp, görkemli efektlerle birleştiriyor.

Birçok yönden Scott’ın bilimkurgu klasiği, sonrasında gelecek uzay filmleri için de bir şablon niteliği görüyor. İzolasyon hissi, ekip üyelerinin sayısının giderek azalması, suni zekaya karşı duyulan korku, insan vücuduyla ilgili vahşet. Hepsi, seneler sonrasında çıkan ve listemizde de bulunan birçok filmimizde yer edinen temalar. Her ne kadar sonraki filmler bu fikirleri başarıya ulaşmış şekilde kullansa da, Alien kadar görsel vahşeti bu kadar iyi kullanan örnekler oldukça azca. (Ayrıca devam filmi olan Aliens da izlenmeye kıymet.)

Iyi mi izlerim?: Alien vatanımızda herhangi bir gösterim platformunda bulunmuyor sadece Apple TV üstünden kiralanabiliyor/satın alınabiliyor.

7. Gravity (Yerçekimi)

Sandra Bullock’un ‘Gravity’de iyi zaman geçirdiğini söyleyemeyiz.

Neyle ilgili?

NASA uzay mekiği hasar alan ve mahsur kalan iki astronot, Dünya’ya dönmenin bir yolunu bulmalıdır.

Niçin izlemelisiniz?

Mevzu yükseklik olduğunda birazcık gerilmek düzgüsel. Hele ki beyaz perdede Vertical Limit benzer biçimde bir filmi beyaz perdede izlediyseniz, başınızın dönmüş olması büyük olasılık.

Gravity de işte tam olarak bu şekilde, hatta 10 kat daha fena. Yönetmen Alfonso Cuarón, sinematograf Emmanuel Lubezki ve hususi efektleri meydana getiren Framestors firmasının, uzayın sonsuzluğundan gelen baş dönmesi hissini tekrardan yaratma mevzusunda ne kadar başarıya ulaşmış bulunduğunu görmek etkisi altına alan. Düşmek, simsiyah boşluğa doğru yitmek benzer biçimde korkular bu filmimizde devamlı yer ediniyor.

Eğer ciddi bir yükseklik korkunuz var ise, bu filmi izlemenizi önermiyoruz. Fakat büyüleyici görselliğin, Sandra Bullock’ın ve sizi asla bırakmayan gerilimin bir hayranıysanız, kesinlikle izleyin.

Iyi mi izlerim?: Gravity vatanımızda herhangi bir gösterim platformunda bulunmuyor sadece Apple TV üstünden kiralanabiliyor/satın alınabiliyor.

8. Yıldız Wars (Yıldız Savaşları)

‘Yıldız Wars Episode IV: A New Hope’ta Anthony Daniels ve Carrie Fisher.

Neyle ilgili?

İyi ve fena içinde nesiller boyu devam eden, gerçek anlamda devasa bir uzay savaşı.

Niçin izlemelisiniz?

Uzak, oldukça uzak bir galaksiye, ışık hızına atlayarak, genç ve amacına odaklı bir George Lucas’ın Yeni Bir Ümit‘la devasa bir imparatorluk kuruşuna şahit olmaya gidiyoruz. Yıldız Wars’u görmemiş ya da en azından popüler kültürün bir parçası olarak bilmeyen birine rastladıysanız ya bir “Asi pisliktir” ya da “kendini beğenmiş, ahmak, pasaklı bir serseri”dir.

İlk olarak 1977’de gösterime giren ve 2019 senesinde sonlanmış, Bölüm 1’den Bölüm 9’a kadar devam eden ve “Skywalker Efsanesi” olarak malum seri, bir uzay filminden istediğiniz her şeyi barındırıyor: iyinin kötüye karşı savaşı, garip ceketlere haiz kahramanlar, pelerinli kötüler, düşük başarma şansı (Han Solo’ya söylemeyin bunu), acayip silahlar, mantıklı görünmeyen araçlar, her birinin değişik tipte popülasyonları bulunan değişik gezegenler ve aylar (ya da ay olmayan aylar), sektörün öncü hususi efektleri, görkemli koreografi ve kostümler. Bununla beraber bir Yıldız Wars filmini Yıldız Wars meydana getiren her şey: açılıştaki kayan yazılar, ışın kılıcı düelloları, alıntılanacak sözler, daima varolan gizemli Güç, R2-D2 ile C-3PO’nun durmak bilmeyen atışmaları, Lando’nun garip 70’ler havası, Yoda’nın hazırladığı fena yiyecek ve bilge Jedi öğretileri…

Efsanede yer edinen 11 filmi de burada saymak mantıklı olacak. Orijinal üçlemeden sonrasında çekilen ve fanatikleri tarafınca yeni yeni sevilmeye süregelen, hikayenin başını özetleyen Bölüm 1-2-3 ve son olarak kısa sürede vizyonda gördüğümüz, orijinal hikayenin sonrasını anladan Bölüm 7-8-9. Seriyi bir tüm olarak seyretmek en doğrusu. Sadece bizim önerimiz, ilk olarak orijinal üçlemeyi izleyerek bu efsanenin niçin efsaneleşmiş bulunduğunu idrak etmek olacak. Doğal bunun haricinde “Bir Yıldız Wars Hikayesi” olarak çekilen Solo, Rogue One ve The Mandalorian benzer biçimde yapımları da unutmamak gerek.

Iyi mi izlerim?: Yıldız Wars, vatanımızda Disney+ üstünden izlenebiliyor. Ek olarak bu efsaneyle ilgili her türlü içerik de bu platformda bulunuyor.

9. Solaris

George Clooney ve Natascha McElhone, Steven Sodebergh’in 2002 yılındaki ‘Solaris’ adaptasyonundan.

Neyle ilgili?

İlginç vakalarla ilgili gelen haberler üstüne, Solaris gezegeninin yörüngesindeki uzay istasyonuna bir psikolog gider..

Niçin izlemelisiniz?

Netleştirmemiz ihtiyaç duyulan bir şey var: Gerçekte Solaris isminde iki film var, her ikisi de 1961’de Stanislaw Lem tarafınca yazılan romanı baz alıyor. İlk film, Rus yönetmen Andrei Tarkovsky’nin 1972 yapımı film, sonraki de 2002’de Steven Soderbergh’in George Clooney’li adaptasyonu. Her iki film de görkemli ve her ikisi de bu listede yerini hak ediyor. Fakat yerden tutum etmek için bu ikisini tek bir film olarak listeledik.

Peki niçin izlemelisiniz? Her iki filmin de kendine ilişkin bir seçimi var, fakat aynı merak uyandıran hikayeye haiz: yavaşça ortaya çıkan gizem, suçluluk duygusunun ruhsal keşfi ve bilinmeyen yabancı bir gezegen. Eğer silahlar ve patlamalar arıyorsanız, başka bir film seçebilirsiniz. Sadece korkulu ikizler ve beyin eritici bir final arıyorsanız, bu film tam size nazaran.

Iyi mi izlerim?: Ne yazık ki her iki film de maalesef ülkemizdeki herhangi bir hizmet üstünden şu an izlenemiyor. Gene de seyretmek istiyorsanız, bir ihtimal birazcık araştırarak izleyecek bir yer bulabilirsiniz.

10. Apollo 13

ABD’nın babası uzaya uçuyor.

Neyle ilgili?

Üç adam Ay’a gitmeye çalışıyor, sadece sonrasında bir problem çıkıyor.

Niçin izlemelisiniz?

Dokuz dalda Oscar talibi olan ve bunlardan ikisini kazanan Ron Howard’ın muhteşem tekrardan yaratımı, 1970 yılının Ay görevini alıp, Hollywood’un gişe odaklı gerilimi ve duygusallığını, tarihsel ve teknik detayla görkemli şekilde birleştiriyor. Minik bir kazanın ve gerçek anlamda uzayda söylenmiş en meşhur ikinci cümleyi özetleyen Apollo 13, 60’ların pozitif bakılan uzay programının, gerçek anlamda nefes almanın bile zorlaştığı anlarını konu alıyor. Matt Damon’ın patates üretmek için bilimin “içinden geçmesinden” seneler ilkin, ABD’nın en sevilen beyaz renkli babaları (Tom Hanks, Bill Paxton, Kevin Bacon ve denetim odasındaki Ed Harris), Dünya’ya dönmek için bir yol bulmak zorunda kalıyorlar. Her açıdan sorun oluşabilecek bir yapımken, muhteşem bir sonuca niçin oluyor.

Bunun haricinde Apollo 13 bizlere kaptan modundaki Tom Hanks’i sunuyor: ABD’nın babası, ekibini bir kriz anında görünürde yürekli fakat altında endişeli bir halde yöneten adam. Bu bununla birlikte Hanks’in Saving Private Ryan, Captain Phillips, Sully ve son olarak Greyhound‘daki rollerinin taslağı benzer biçimde de duruyor.

Iyi mi izlerim?: Apollo 13 vatanımızda herhangi bir gösterim platformunda bulunmuyor sadece Apple TV üstünden kiralanabiliyor/satın alınabiliyor.

11. Interstellar (Yıldızlararası)

“Interstellar”ı dikkatli izlemenizi tavsiye ederiz.

Neyle ilgili?

İnsanlığı kurtarmak ve yeni, yaşanabilir bir gezegen bulma çabasındaki bir grup astronot, bir solucan deliğinden geçerek bir yolculuğa çıkar.

Niçin izlemelisiniz?

Christopher Nolan’ın Oscar ödüllü filmi, adeta bir bilimkurgu aşk mektubu benzer biçimde. Doğal Hoyte Van Hoytema’nın hem esin hem de korku veren büyük sinematografisinin yarattığı görselleri de unutmamak gerek.

Bu türden geniş bir görüş açısı ve zarafet, görkemli bir uzay filmini meydana getiren ana öğelerdir. Gece gökyüzüne, yıldızlara bakarken, evrenin ölçeği karşısındaki büyülenme hissinin, büyütülmüş bir versiyonu benzer biçimde, birazcık da ürkütücü doğal ki.

Iyi mi izlerim?: Interstellar vatanımızda herhangi bir gösterim platformunda bulunmuyor sadece Apple TV üstünden kiralanabiliyor/satın alınabiliyor.

12. Contact (Ileti)

Jodie Foster “Contact”ta yazışma kurmaya çalışıyor.

Neyle ilgili?

Dünyadışı yaşamın kanıtının keşfinden sonrasında bir bilim insanı, ilk irtibatı oluşturmak için seçilmiştir.

Niçin izlemelisiniz?

Büyük patronlar tarafınca yoksayılan yalnız bilim insanının devasa bir bulgu yapması, Hollywood’un kitabındaki en eski numaralardan biridir. Fakat Robert Zemeckis’in bilimkurgu/gizem filminden bunu daha iyi kullanan oldukça azca yapım var.

Contact bir grup garip uzay fikrini muhteşem şekilde birleştiren filmlerden biri. Filmimizde radyo dalgalarıyla ulaşan bir uzaylı sinyali olasılığı, şifreli mesajların çözümü ve sonunda bir insanı bir grup solucan deliğinden ışınlayabilen bir makinenin konsepti yer ediniyor.

Bu filmle ilgili hakikaten sevdiğimiz şey, gizemi odağına alması. Dr. Arroway’in (Jodie Foster) ilk radyo sinyallerini almasından, filmin nereye doğru gittiğini biliyoruz. Fakat bizi aslolan meraklandıran, Arroway’in sonunda bir bulgu yapacağı ve bir şeyle iletişime geçeceği oluyor.

Iyi mi izlerim?: Contact vatanımızda herhangi bir gösterim platformunda bulunmuyor sadece Apple TV üstünden kiralanabiliyor/satın alınabiliyor.

13. The Martian (Marslı)

“The Martian”, en oldukça alıntı yapılabilen uzay filmlerinden biri.

Neyle ilgili?

Ekibinin Mars’tan ayrılması esnasında kaza sonucu öldüğü düşünülerek bırakılan NASA astronotu ve biyolog Mark Watney (Matt Damon), kızıl gezegende riskli bir kurtarma görevine kadar hayatta kalmak zorundadır.

Niçin izlemelisiniz?

The Martian, olması gerekenden oldukça daha keyifli bir film. Ridley Scott’ın, Andy Weir’in 2011 tarihindeki romanının adaptasyonu olan film, drama ve risk hissini, espriler ve iyi müziklerle birleştiriyor. Gravity benzer biçimde baştan sonrasında, koltuğunuzda tırnaklarını yiyeceğiniz bir stres festivali değil. Fakat gene de Damon’ın karakterinin risk almış olduğu anlarda gerilmeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Bu film, aynı Apollo 13‘teki benzer biçimde, birçok şeyin yanlış gittiği filmlerden biri. Sonunda nasıl biteceğini biliyorsunuz ki sadece stresli anlamış olur gene de insanı geriyor. Filmin yan oyuncu ekibi da yadsınacak benzer biçimde değil: Donald Glover, Jessica Chastain, Sean Bean, Jeff Daniels ve Kristen Wiig.

The Martian, Watney’in Mars’ta mahsur kalmış olduğu zamanlarla, onu geride bırakan gemideki mürettebat ve NASA çalışanlarının ne yapmaları icap ettiğini bulma çabası içinde gidip geliyor. Damon filmin büyük yükünü yalnız olduğu sahnelerle taşıyor. Kendi kendine konuşuyor ya da göndereceği mesajları kaydediyor, fakat film süresince oldukça anlaşılabilir bir duygu hali de sergiliyor. Burada ağlatısal bir adam “anti kahraman”ımız yok. Mantıklı görünecek kadar bilim de mevcut, bu yüzden sıkılmıyorsunuz. Eğer bir halde izleyen birine denk gelirseniz, sonraki 30 dakikayı izlemeden duramıyorsunuz.

Iyi mi izlerim?: The Martian, vatanımızda Disney+ üstünden izlenebiliyor.

14. Aniara

“Aniara” Dünya için umutsuz bir gelecek çiziyor.

Neyle ilgili?

Bir yolcu gemisi, Mars rotasından saparak, yolcularını sonsuza dek üstünde mahkum eder.

Niçin izlemelisiniz?

Aniara iklim değişikliğinin Dünya’yı neredeyse yaşanmaz hale getirmiş olduğu, kasvetli bir gelecekte geçiyor. Bu yetmezmiş benzer biçimde Dünya’dan Mars’a kaçmaya çalışan bir grup yolcunun, kendilerini muhtemelen sonsuza dek uzayın sonsuz boşluğunda sıkışmış bulmamalarını bir hikayeyle daha da kasvetli hale dönüşüyor. Umutsuzluk, nihilizm, hedonizm ve fanatizm gemide kol gezerken, insanoğlu bu yeni gerçeklikle iyi mi yaşayacaklarını bulmaya çalışıyor.

Bu umutsuz mikrokozmosa oluşturulan pencere, insan anılarından yola çıkarak Dünya’nın bir zamanlar olduğu benzer biçimde hiper-gerçek bir vizyonunu yansıtan Mima adlı bilgili bir suni zekanın mütevazı bakıcısı MR’ın (Emilie Johnson), aylar ve seneler süresince mücadelesini, acısını, neşeyi ve zevki kutlayışını, aşkı (Bianca Cruzeiro tarafınca canlandırılan Isagel adındaki eski bir pilot) ve kaybı deneyimlemesini izliyoruz. Aksiyon dolu bir maceradan oldukça, insanlığın durumu üstüne bir meditasyon olan Aniara bizlere, Dünya isminde bu “uzay gemisinde” kapana kısıldığımızı ve birbirimizle beraber uzaya savrulduğumuzu hatırlatıyor.

Iyi mi izlerim?: Aniara vatanımızda herhangi bir gösterim platformunda bulunmuyor sadece Apple TV üstünden kiralanabiliyor/satın alınabiliyor.

15. Jupiter Ascending (Jüpiter Yükseliyor)

Jupiter benzer biçimde siz de bayağı olmayan bir yaşam arıyorsanız “Jupiter Ascending” size nazaran.

Neyle ilgili?

Bayağı bir insan, galaksiler arası bir hanedanın varisi bulunduğunu keşfeder ve Dünya’nın geleceği için bir cenk başlatır.

Niçin izlemelisiniz?

Wachowski’lerin heybetli uzay operası gösterime girdiğinde bomba tesiri yarattı, sadece o zamandan bu yana geçen seneler içinde ciddi, keyifli ve tuhaflığı yardımıyla kült bir takipçi kitlesi edindi.

Jupiter Ascending her şeye haiz: Uçan patenlerin üstünde zıplayan yarı kurt bir uzay savaşçısı rolünü yapan Channing Tatum; bir takım görkemli pelerinle etrafta dolaşırken yıkım hakkında konuşan Eddie Redmayne; yarı arı olan Stinger adındaki eski bir asker rolünü yapan Sean Bean. Ensest ilişki, kraliyeti “hissedebilen” arılar ve Terry Gilliam’a saygı duruşu. Tüm bunların yanında Mila Kunis’in oynadığı Jupiter.

Tüm bunların içinde kapitalizmin tuzakları hakkında mühim bir bildiri da barındırıyor. Bunların hepsi, büyük bütçeli bir gişe filmimizde görebileceğiniz hususi efektlerle bezenmiş, aksiyon kahramanlarının hareketlerini bir prensesle birleştiren, feminen bir fantaziyle birleşiyor. Eğer siz de Jupiter benzer biçimde bayağı olmayan bir yaşamın tadını almak istiyorsanız Jupiter Ascending size nazaran.

Iyi mi izlerim?: Jupiter Ascending vatanımızda herhangi bir gösterim platformunda bulunmuyor sadece Apple TV üstünden kiralanabiliyor/satın alınabiliyor.

16. Event Horizon (Vaka Ufku)

Laurence Fishburne ve Joely Richardson neye bulaştıklarının bilincinde değil.

Neyle ilgili?

Ortadan kaybolmuş bir vapur, Neptün’ün yörüngesinde ansızın belirir, kurtarma ekibi bu gemiyi araştırmaya gider.

Niçin izlemelisiniz?

Bu seçim birazcık değişik. Event Horizon‘ın “en iyi uzay filmleri” sıralamasında bulunması birazcık polemiğe sebep olabilir, fakat bir tek kült haline geldiği için listeye ekledik.

Genel olarak birazcık “ham” duruyor olabilir. Fakat karabasan benzer biçimde görüntüler, malum evrenin sınırlarını terketmiş olabilecek bir vapur fikri, açıkçası karşı konulamayacak kadar ilgi çekici. Ek olarak Sam Neill’i şeytani bir varlık tarafınca tüketildikten sonrasında neşeyle kendi gözlerini oyan, yakalanmış ve yakıp/yıkan bir tabip olarak da izlediğimizi hatırlatalım.

Eğer düşündürücü bir film arıyorsanız Sunshine yada Interstellar‘ı izlemelisiniz. Fakat bir grup ortamında izleyecek, keyifli bir uzay korkusu arıyorsanız, oldukça daha kötüleri de var.

Iyi mi izlerim?: Event Horizon vatanımızda herhangi bir gösterim platformunda bulunmuyor sadece Apple TV üstünden kiralanabiliyor/satın alınabiliyor.

17. Guardians of the Galaxy (Galaksinin Koruyucuları)

Tüm ekip burada.

Neyle ilgili?

Dünya dışı ödül avcıları, kaçakçılar ve suikastçıların hepsi, garip bir kürenin ardında.

Niçin izlemelisiniz?

Uzay karanlık ve ciddi bir yerdir, bu listedeki bir çok film de bunu yansıtıyor. Fakat birazcık aydınlık olmadan da karanlık olmaz.

Guardians of the Galaxy en başından itibaren saf, patlamış mısır tadında bir film. Uzay bu filmimizde kim bilir bir boşluktan oldukça, konuşan bir ağaçtan oldukça daha çok garip karakterle dolu bir serüven hissi yaratıyor. James Gunn ve Nicole Perlman’ın keyifli espriler ve tek satırlık repliklerle dolu senaristliği, tam anlamıyla “roket” hızında aşama kaydediyor. Tüm bunların Peter Quill ya da nam-ı öteki Yıldız-Lord’un hazırladığı karışık kasetindeki görkemli şarkılarla birleştiğini düşünün. 70’lerin görkemli şarkılarıyla birleşen görkemli bir uzay aksiyonu.

Bu filmin Alien‘la pek ortak noktası yok, biliyoruz. Fakat tek ortak noktası bir devam filmine de haiz olması.

Iyi mi izlerim?: Guardians of the Galaxy, vatanımızda Disney+ üstünden izlenebiliyor.

18. First Man (Ay’da İlk İnsan)

Ryan Gosling, Corey Stoll ve Lukas Haas, Damien Chazelle’in “First Man”inde.

Neyle ilgili?

1969’da gerçekleşen Ay’a inişin hikayesi.

Niçin izlemelisiniz?

La La Land‘ın yönetmeni Damien Chazelle, besteci Justin Hurwitz ve başrol oyuncusu Ryan Gosling, Oscar ödüllü müzikallerinin en beklenmedik devam filmi için bir araya geldi. First Man, Neil Armstrong’un Ay’a ayak basan ilk insan olmaya hazırlandığı dönemki iç ve dış yaşamına odaklanıyor.

Gene de titrek yakın çekimleri ve duygusal müziğiyle First Man, bunun Armstrong’un kaderi bulunduğunu gösteriyor. Hesaplar tutmadığında ve kontrol uçuşları korkulu bir halde yanlış gittiğinde bile Ay onu çağırıyor.

Iyi mi izlerim?: First Man vatanımızda herhangi bir gösterim platformunda bulunmuyor sadece Apple TV üstünden kiralanabiliyor/satın alınabiliyor.

19. The Right Stuff (Boşluktaki Kahramanlar)

Dennis Quaid “The Right Stuff”ta astronot Gordon Cooper’ı oynuyor.

Neyle ilgili?

Yıl 1957. Ruslar Sputnik’i hemen hemen uzaya göndermişlerdir ve Amerikalılar yetişmeye iş yapmaktadır. Yedi pilot, ABD’nın ilk uzay programı olan Mercury projesine dahil olurken, onlardan en iyisi olan Chuck Yeager gitmeyi kabul etmez.

Niçin izlemelisiniz?

Baştan başlamış olalım. Bir davul sesi ve boş bir ufukla başlıyoruz. Havadayız, hızla uçuyoruz, bir bulutun içine doğru giriyoruz. Bir iki saniye sonrasında The Band’den Levon Helm, Amerikan sinemasının minimum takdir edilen açılış repliğini söylüyor: “Havada yaşayan bir iblis vardı. Ona meydan okuyanın öleceğini söylerlerdi.” İblis filmin bu noktasında hala kırılmamış olan ses hızı bariyeridir ve bir kontrol uçağını yok etmek ve bir can almak üzeredir. Bu 1983 yılında yapılmış filmimizde havada pek oldukça iblisle karşılaşıyoruz ve o açılış sahnesinin gücü sebebiyle hava ilk kareden itibaren tehlikeli, değişken bir yer.

The Right Stuff birçok filme esin veren bir yapım. First Man‘in Neil Armstrong’un sorunlu evliliğine odaklanması, Armageddon‘da uzay giysili mürettebatın ağır çekimde gemiye doğru yürümüş olduğu o sahne, Space Cowboys‘un yaşlı adamları işe alma kısmı benzer biçimde sahnelerin hepsinde bu filmin tesiri var.

Bu filmi ötekilerden ayıran aslolan şey, uzay uçuşunun ne kadar büyük bir başarı bulunduğunun unutulmuş olması. Sonuçta çoğumuz doğmadan öncesinden beri uzaya gidiyoruz. The Right Stuff‘ın her anı, bir uzay gemisini inşa edip uçurmanın ne kadar zor olduğu hissiyle dolu.

Iyi mi izlerim?: The Right Stuff maalesef ülkemizdeki herhangi bir hizmet üstünden şu an izlenemiyor. Gene de seyretmek istiyorsanız, bir ihtimal birazcık araştırarak izleyecek bir yer bulabilirsiniz.

20. High Life

Hipnoza girmişçesine mimiksiz Robert Pattinson “High Life”ta.

Neyle ilgili?

Dünya’dan derin uzaya doğru tek yönlü bir yolculuğa gönderilen bir uzay gemisi, bir grup suçlu ve sekse düşkün bir dengesiz doktordan oluşan mürettebata haizdir.

Niçin izlemelisiniz?

Claire Denis’in ilk İngilizce filmi olan, varoluşsal uzay korku macerasını ustalıkla ve neredeyse vaka örgüsü olmayan bir halde ele almış olduğu bu yapım, bir uzay gemisinin kasvetli ortamında geçiyor. Robert Pattinson genç suçluların hayatta kalan son üyesini oynarken, geminin cinsellik ve üremeye kafayı takmış doktoru Dibs (Juliette Binoche) tarafınca izleniyorlar. Film, yolculuğun iğrenç ve akıldan çıkmayan sıradanlığını ortaya koyarken, minik güzel anları da bir nevi “parmaklıklar” olarak resmediyor. Uzayda geçen filmlerin nadiren yapmış olduğu şekilde çirkin görünen bu film, beyninize işlemeye hazır bekliyor.

Iyi mi izlerim?: High Life vatanımızda herhangi bir gösterim platformunda bulunmuyor sadece Apple TV üstünden kiralanabiliyor/satın alınabiliyor.

21. Lightyear

Hakkaten aşırı sempatik bir yardımcın varmış Buzz.

Neyle ilgili?

Keşfedilmemiş bir gezegene düşen Buzz Lightyear (evet aynı Buzz), gemisini onarım edip, yolcularını eve götürmeye çalışıyor. Sadece ne vakit ışık hızının ötesine geçse, 4 yıl sonrasına gidiyor. (Eğer filmin Toy Story ile iyi mi bağlandığını merak ediyorsanız, Buzz Lightyear aksiyon figürüne esin veren karakterin filmi bu.)

Niçin izlemelisiniz?

Bu “spinoff” yapım, replikleri, görünüşü, araçları, tavırları ve daha fazlasıyla orijinal Buzz Lightyear’a bir saygı duruşu durumunda. Toy Story benzer biçimde bir devin gölgesinde olmasına karşın, Lightyear yepyeni bir serüven ve kendi rotasını belirlemeyi başarıyor.

Geçmişten sunulan unsurlar, bu filmlerle büyümüş seyircileri cezbetmek için bir taktik değil, bir fırlatma rampası durumunda. Yönetmen Angus MacLane, yarışan roketler, robot orduları ve hakikaten soluk kesecek bir uzay yürüyüşü içeren heyecanlı aksiyon sahneleri sunuyor.

Iyi mi izlerim?: Lightyear, vatanımızda Disney+ üstünden izlenebiliyor.

22. Dune

Durmadan acayip hayaller görüyorsanız yaşam zor olmalı.

Neyle ilgili?

Birkaç cümleyle özetlemek birazcık zor, fakat özetle Dune, spice isminde olan psikotropik bir ilaç üreten bir çöl gezegeninin kontrolü için gezegenler arası bir mücadeleyi mevzu alıyor. Hepsi ise vizyonlarından rahatsız olan Paul Atreides (Timothée Chalamet) ismindeki bir genç insanın çevresinde gelişiyor.

Niçin izlemelisiniz?

Aramaya son verin: Nihayet Frank Herbert’in 1965 tarihindeki klasik bilimkurgu romanı Dune’un muntazam bir film uyarlaması var. Ya da en azından 896 sayfalık romanın ilk yarısının muntazam bir uyarlaması.

Denis Villeneuve, bundan önceki filmi Blade Runner 2049 tarzında büyük, varlıklı ve karamsar bir bilimkurgu tonunda şiir yazmış. Eğer o filmi sevidyseniz, bu filmi de seveceksiniz.

Nerden izlerim?: Dune vatanımızda herhangi bir gösterim platformunda bulunmuyor sadece Apple TV üstünden kiralanabiliyor/satın alınabiliyor.

23. Space Sweepers

Görünüşe nazaran uzayda her türden garip şey bulabiliyorsunuz.

Neyle ilgili?

Space Sweepers‘ın geçmiş olduğu çok da fazla uzak olmayan 2092 senesinde Dünya, kirli bir çöplük haline gelmiş, en varlıklı ve güçlüler ise şirketlere ilişkin ütopik bir uzay istasyonunda yaşamakta. Film, uzay çöplerini temizleyip satarak geçimlerini elde eden Dunya sakinlerinden oluşan bir “uzay süpürgesi” ekibini mevzu alıyor. Bigün çöplerin içinde Dorothy (Park Ye-rin) isminde minik bir kız bulurlar ve kızın kuvvetli bir bombayla donatılmış bir android olduğu ortaya çıkar.

Niçin izlemelisiniz?

Bilimkurgu tarihindeki en orijinal öykü olmayabilir, fakat görkemli görselliği, kuvvetli bir ekibi ve dikkatli bir kurguyla bir araya ulaştığında, Kore’nin “ilk uzay filmi” olarak lanse edilen bu yapım, nefes kesiyor.

Iyi mi izlerim?: Space Sweepers vatanımızda Netflix üstünden izlenebiliyor.

24. Stowaway (Kaçak Yolcu)

Çok da fazla görkemli olmayan bir durumda kalıyorlar.

Neyle ilgili?

Mars’a doğru yola çıkan üç kişilik mürettebat, gemilerinde bilinçini yitirmiş bir kaçak yolcu keşfeder. Yolcu da kendi dev sorunlarıyla gelir.

Niçin izlemeliyim?

Kendinizi birkaç yıllığına Mars’a gönderdiğinizi düşünün, esasen yeterince sinir bozucu değil mi? Fakat şimdi de gerekenden fazla oksijen yaktığınızı ve 3 kişilik geminizde fazladan birinin daha bulunduğunu düşünün. Joe Penna’nın Stowaway‘inin karabasan senaristliği, kısmen stres ve kısmen etik ikilem içeren gerilimli bir drama.

Iyi mi izlerim?: Stowaway vatanımızda Netflix üstünden izlenebiliyor.


Sam Haysom’un makalesini Özgür Yıldız yerelleştirdi.