Bakliyat yetiştiriciliği 7000 yıl önce Akdeniz bölgesi ve Hindistan yarımadasında başlamıştır (Pellet, 1988). Tarımsal üretimde pek çok fayda sağlayan bakliyat ekimi, insan sağlığı açısından da yararlıdır. Bakliyatlar köklerinde yaşayan Rhizobium bakteriyle ortak bir yaşam tesis eder. Bu simbiyotik ilişki neticesinde havadaki serbest azot toprağa bağlanabilmektedir (Özdemir,2002:13). Azot fiksasyonu olarak da bilinen bu durum tarımsal üretim açısından büyük önem taşımaktadır. Bakliyat tarımının bilinçli bir şekilde yaygınlaştırılması tarımsal üretimde kullanılan mineral azotlu gübrenin yol açtığı çevre sorunlarını giderme, toprakları doğal yöntemlerle onarma gibi hususlarda bir çözüm olarak öne çıkarılmaktadır (Elkoca ve Kantar,2001). Aynı zamanda bu bitkilerin sahip olduğu vitamin ve yüksek protein değeri onları beslenmenin önemli bileşenleri haline getirmektedir. Toprak Mahsülleri Ofisi 2020 yılında yayımladığı “Bakliyat Sektörü Raporu”nda bu durumu aşağıdaki gibi ifade etmiştir: “Yemeklik baklagiller dünyada 2 milyardan fazla insan için protein kaynağıdır. Yağ oranı düşük, karbonhidrat oranı yüksek ve besleyicidir. Dünyada insan beslenmesindeki bitkisel proteinlerin yüzde 22’si, karbonhidratların yüzde 7’si; hayvan beslenmesindeki proteinlerin yüzde 38’i karbonhidratların yüzde 5’i yemeklik tane baklagillerden sağlanmaktadır.” (s.2) Günümüzde artan dünya nüfusunu nitelikli ve sürdürülebilir yöntemlerle beslemek, azotlu gübre üretmek için gerekli olan enerji tüketimini azaltmak adına bakliyat ekimi yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Özellikle Covid-19 salgınıyla birlikte mevcut gıda güvenliğinin kırılganlığı ortaya çıkmış, bakliyat grubunun stratejik önemi artmıştır. Söz konusu önem yukarda da bahsedildiği gibi zengin besin öğelerine sahip olma, uzun süre muhafaza edilebilme, azot fiksasyonu ile sürdürülebilir tarıma katkıda bulunma gibi özelliklerden ileri gelmektedir. Öte yandan bu grubun içinde yer alan nohudun üretimi 2020 yılından bu yana gerekli desteklerin sağlanmaması neticesinde düşüş eğilimi göstermektedir. Türkiye Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü’nün güncel “Nohut Raporu”na göre 2021/22 sezonunda ise dünya nohut ekim alanlarının yüzde 5 oranında azalacağı öngörülmektedir (Tepge, 2021). Bu yazı sürdürülebilir tarım ve nitelikli beslenme açısından büyük önem taşıyan nohut ekimine dair farkındalık yaratmak, yerel çeşitlerden olan ve henüz yeteri kadar tanıtılmamış Akçakaya nohudunu görünür kılmak amacıyla yazılmıştır. Nohut, kültüre alınan ilk yemeklik tane baklagillerdendir. Tıpkı mercimek, bakla ve bezelye gibi nohudun da gen merkezi ülkemizin de içinde yer aldığı Doğu Akdeniz’dir (Akçin, 1988). Ekim alanı ve üretimi açısından ise günümüzde birinci sırayı Hindistan almakta, Türkiye ise Pakistan ve İran’dan sonra dördüncü sırada bulunmaktadır. Ülkemizde bulunduğu coğrafyayla bütünleşmiş yerel nohut çeşitleri bulunmaktadır. Kuraklığa dayanıklı, toprağı onarıcı olarak kışlık ya da yazlık olarak ekilebilmektedir. Sakarya’nın Pamukova ilçesine bağlı bir dağ köyü olan Akçakaya’da, yazlık olarak ekilen yerel bir nohut çeşidi bulunmaktadır. Akçakaya Köyü Samanlı Dağı’nın güney yamacına kurulmuş yüksek rakımlı bir Manav köyüdür. Tarıma başlayarak yerleşik hayata geçmiş, geçimlerini yüzyıllarca tarımsal üretimle sağlamış Türkmenlere yörede “Manav” denmektedir. Manavlar, Sakarya’nın en eski, yerleşik topluluğudur. Akçakaya köylüleri de geçimlerini tarımdan sağlamaktadır. Köyün öne çıkan tarımsal ürünlerinden biri ise hiç şüphesiz nohuttur. Yüksek rakımlı, kıraç topraklarda, güneşin ilk ışıklarını alan arazilerde yetişir Akçakaya nohudu. Bu yerel çeşidi muhafaza eden üreticilerden Hülya Oğuz (50) kuraklık ve yerel tohum ilişkisini şu sözlerle açıklamaktadır: “Bizim köyün su sorunu var, kuraklık kendisini çok hissettiriyor burada. Atalarımızın bize miras bıraktıkları bu nohut tohumu zorlu şartlara dayanıklı. Kuraklık olsa da büyümeye, bizi beslemeye devam ediyor.” Yerel tohum toprağını, iklimi tanır; içinde o coğrafyaya dair tüm geçmişin bilgisini taşır. Bu nedenle hastalıklara karşı dirençlidir, iklim değişikliğinin getirdiği zorlu koşullara dayanıklıdır. Kuraklığa karşı toleransı hali hazırda yüksek olan bakliyat grubu içerisinde yer alan Akçakaya nohudu da zorlu iklim şartları altında filizlenmeye devam etmiştir. İnce kabuklu ve küçük daneli yapısıyla Akçakaya nohudu yörede lezzetiyle ve besin değeriyle bilinir. Köylülerden Ercan Akkaya bu durumu şu sözlerle ifade etmiştir: “Bir tabak et suyu gibidir bizim nohudun suyu, hem proteini yüksektir hem de çok lezzetlidir, ekmek banıp yersin.” Akçakaya nohudunun köyde birbirinden farklı kullanım çeşitleri vardır. Ağustos sonuna doğru nohutlar sarıya dönmeden, başka bir deyişle süt dolum zamanı nohutlar tazeyken isli yeşil nohut yemeği yapılır. Kışın bulgur taşında çekilir nohut, un elde edilir. Kış akşamları köydeki çocuklar nohut unuyla ‘vapur deme’ oyunu oynar. Ağza alınan üç-dört kaşık nohut unuyla vapur sözcüğünü söylemeye çalışır, havaya saçılan tozlarla neşeye boğulurlar. Kış akşamlarının bir başka vazgeçilmesi ise fırın ateşinde kavrulmuş nohut kavurgasıdır. Öncesinde isteğe bağlı olarak bir miktar bulgur taşında çekilebilmekte, mısır ya da buğdayla birleştirilebilmekte veyahut pekmezle ya da toz şekerle tüketilebilmektedir. Tüm bu kullanım alanlarının dışında köyde ekseriyetle nohut kahvesi tüketilir. Kıtlık zamanlarının bir çaresi olarak ortaya çıkan nohut kahvesi günümüzde köyde hem lezzetiyle hem de kafein içermeyen sağlıklı yapısı itibariyle günlük bir içeceğe dönüşmüştür. Köy kahvehanesinde pişirilip misafirlere de ikram edilmektedir. Köylüler Akçakaya nohudunun kahve olarak kullanılmasının Necip Fazıl Kısakürek tarafından da bilindiğini ifade etmektedir. Rivayet odur ki Kısakürek, Sakarya’da ziyaret ettiği köylerin birinde kahve içmek ister. Kıtlık zamanı kahve bulmanın zorluğunu bilir ve şöyle seslenir: “Kahve yoksa Akçakaya nohudu da olur.” Nohut kahvesi için öncelikle nohutların toprak fırında kavrulması, soğuduktan sonra ise buğday taşından incecik çekilmesi gerekmektedir. Ardından Türk kahvesi ölçüsünde cezvede pişirilebilmektedir. Kısacası yetiştiği kıraç toprakları onaran, lezzetini güneşin ilk ışıklarından alan Akçakaya nohudu hem yöre halkının gıda güvencesini tesis etmektedir hem de birbirinden farklı kullanım çeşitleriyle yöre mutfağına değer katmaktadır. Sürdürülebilir bir gıda geleceği için tarımda zorlu iklim koşullarına dayanaklı ürün gruplarına yönelmek, bu anlamda stratejik önemi olan bakliyat ekimini yaygınlaştırmak dünya tarım gündeminde giderek daha çok konuşuluyor. Tam da bu sebeple ülkemizde 2020 yılından bu yana yaşanan nohut ekimindeki düşüşü durdurmak, üreticiyi nohut ekmeye teşvik etmek, yerel çeşitleri görünür kılmak, nohudu mutfaktaki farklı kullanımlarıyla lezzetli bir besin deposu, toprağı onarıcı çevre dostu bir kaynak olarak anlatmak gerekiyor. Yolunuz Sakarya’dan geçerse mutlaka Akçakaya köyüne uğrayın, üreticilerle sohbet ederek meydanda bir nohut kahvesi için. Yüzyıllardır o topraklarda yetişen nohudun hikâyesini bir de onların ağzından dinleyin. Zorlu iklim şartları ve girdi maliyetleri karşısında tarımsal üretim giderek zorlaşıyor, yerel üreticinin cesaretlendirilmesi, çabasının onurlandırılması, emeğinin görünür kılınması her zamankinden daha önemli.