Neredeyse bir basketbol potası kadar uzun ve bir boz ayı kadar ağır olan Gigantopithecus blacki, şimdiye kadar yaşamış en büyük Hominoidea ya da Türkçedeki ifadesiyle insansı maymun türüydü. Pleistosen döneminde bir milyon yıldan fazla bir süre süresince Çin’in güneyinde dolaştı. Sadece eski insanoğlu bölgeye ulaştığında Gigantopithecus ortadan kaybolmuştu.

Bu muhteşem primatların niçin yok bulunduğunu belirlemek için bilim adamlarından oluşan bir ekip kısa sürede Gigantopithecus dişlerinde ve mağara çökeltilerinde korunan ipuçlarını çözümleme etti. Nature dergisinde gösterilen bulgular, ortalama 3 metre uzunluğundaki bu dev akrabalarımızın, büyük olasılıkla hususi beslenmeleri ve değişen çevreye uyum sağlayamamalarından dolayı yok bulunduğunu ortaya koyuyor.

Bir eczanede ortaya çıkarıldı!

Paleontologlar Gigantopithecus‘u ilk kez 1930’ların ortasında, bu insansı maymunun alışılmadık derecede büyük azı dişlerinin “ejderha dişi” olarak satılmış olduğu bir Hong Kong eczanesinde keşfetti.

Gigantopithecus blacki adı ise “Pekin adamı” olarak malum ilk insan atası üstünde çalışan Kanadalı bilim insanı Davidson Black’in anısına saygı olarak verildi. O günden bu yana geçen on yıllarda bilim adamları, Çin’in güneyindeki mağaralarda ortalama 2 bin Gigantopithecus dişi ve bir avuç fosil çene kemiği ortaya çıkardı.

Fosilleşmiş kemiklerin azlığı Gigantopithecus‘un tekrardan inşasını zorlaştırıyor; Paleosanatçılar antik maymunu gümüş sırtlı bir gorille melezlenmiş bir orangutana (yaşayan en yakın akrabası) benzetiyor fakat kendisi fazlaca daha büyüktü. Bununla beraber, kalınca bir diş minesi tabakasıyla kaplı dişleri, bu esrarengiz primatların iyi mi yaşadığına ve potansiyel olarak niçin öldüklerine dair fazlaca sayıda ipucu barındırıyor.

Pekin’deki Omurgalı Paleontolojisi ve Paleoantropolojisi Enstitüsü’nden paleontolog ve söz mevzusu yazının yazarı Dr. Yingqi Zhang, on yıldan fazla bir süredir Gigantopithecus fosilleri üstünde çalışıyor. Onları yok olmaya sürükleyen şeyin ne işe yaradığını belirlemek için Dr. Zhang’ın, Gigantopithecus‘un tam olarak ne vakit ortadan kaybolduğunu da tespit etmesi gerekiyordu. Avustralya’daki Macquarie Üniversitesi’nde jeokronolog olan Dr. Kira Westaway ile bu aşamada beraber çalıştılar. Dr. Westaway şu şekilde konu alıyor:

Gigantopithecus’un tam olarak ne vakit yok bulunduğunu belirlemek için fosil kayıtlarının doğru tarihlenmesi gerekiyor; aksi takdirde neslinin tükenmesine ilişkin ipuçlarını yanlış yerlerde ararsınız.

Ekip, Çin’in güneyindeki 22 mağaradan araç-gereç topladı ve tarihlerini tespit etti. Fosillerin ve mağara çökeltilerinin yaşlarını incelikle saptamak için araştırmacılar altı değişik tarihleme tekniği uyguladı. Ek olarak Gigantopithecus‘un ortadan kaybolduğu dönemde bölgenin ortamının iyi mi bulunduğunu tekrardan yaratmak için örneklerdeki izotoplar ve polenler de çözümleme edildi.

Son olarak, aşırı büyük dişlerdeki aşınma desenleri, Gigantopithecus ile beraber yaşayan soyu tükenmiş bir orangutan olan Pongo weidenreichi‘nin fosilleşmiş dişleriyle karşılaştırıldı.

Fazlaca daha yeni ve dinamik bir çevresel değişiklik periyodu

Ekip, Gigantopithecus‘un neslinin 295 bin ila 215 bin yıl ilkin tükendiğini söylüyor. Bu tarihler önceki tahminlerden fazlaca daha yeni ve dinamik bir çevresel değişiklik dönemine denk geliyor.

Polen örnekleri, bu yok olma penceresinden ilkin mahalli çevrenin, kapalı gölgelik ormanlar oluşturan yaprak dökmeyen ağaçların hakimiyetinde bulunduğunu ortaya çıkardı. Gigantopithecus‘un bu ortamlara fazlaca uygun olduğu görüldü. O döneme ilişkin Gigantopithecus dişlerindeki izotopların analizi de bunu desteklerken insansı maymunların lifli bitkiler, meyveler ve çiçekler yediğini ortaya çıkardı.

Ortalama 600 bin yıl öncesinden başlayarak, yoğun ormanların yerini açık ormanlar ve otlaklardan oluşan bir yama dokusuna bırakmasıyla bölgenin iklimi mevsimlerle beraber değişmeye başladı. Dr. Westaway, bunun “meyve bulmanın zor olduğu kurak dönemlere” yol açtığını söylüyor.

Çeşitli sürgünler, kabuklu yemişler, tohumlar ve hatta böceklerle beslenerek adapte olan antik orangutanların aksine Gigantopithecus, ağaç kabuğu ve dallar şeklinde daha azca besleyici alternatiflere yöneldi. Bu dönemdeki dişleri, kronik stres emareleri gösteriyor.

Ortam elverişsiz hale geldikçe Gigantopithecus‘un büyüklüğü mühim bir handikap haline geldi. Yem bulmak için gölgelik süresince daha uzun mesafeler kat edebilen ve açık ortamlara gidebilen çevik orangutanların aksine, yere bağımlı olan Gigantopithecus, büyük olasılıkla ormanın küçülen parçalarıyla sınırı olan kaldı.

Yeni araştırmaya dahil olmayan Amerikan Tabiat Zamanı Müzesi’nden paleoantropolog Sergio Almécija’ya bakılırsa Gigantopithecus‘un yok olması, en büyük hayvanların bile “aşırı uzmanlaşmaya” karşı savunmasız bulunduğunu ortaya koyuyor:

Bu insansı maymunlar belirli bir ortamda yaşamak mevzusunda o denli uzmanlaştı ki, o ortam değiştiğinde yok oldular.

Çağdaş orangutanlar, dev akrabalarınınkine benzer bir kaderle karşı karşıya. Kendi ataları değişen çevreye uyum sağlamayı başarmış olsa da, ağaç uzmanı çağıl orangutanlar ormansızlaşma tehlikesiyle karşı karşıya. Dr. Almécija, “Ormanları giderek küçülüyor ve her yıl orangutanlarımız giderek azalıyor” diyor.


Kaynak: The New York Times / Metin Aktaşoğlu tarafınca Türkçeleştirildi