Mashable Türkiye’de teknoloji, eğlence, bilim, yaşam dörtgeninde neler bulunduğunu her gün okurlarımıza aktarmaya çalışıyoruz. Sadece doğal ki yaşam süratli akıyor ve Türkiye’de herhangi bir gündemi eksiksiz kovuşturmak imkansıza yakın.

Bundan önceki ‘Çıkan Kısmın Özeti’nin üstünden ortalama 1 ay geçti, peki son dönemde hangi haberler benim için öne çıktı? Buyrun yazıya.

Beyaz perde salonlarına olan ilgi bundan 20-30 yıl öncesine bakılırsa oldukça azca. Bunun sebeplerinin başlangıcında doğal ki torrent kültürü, video akış platformları ve dizilerin önlenemez yükselişi var. Sadece bana bakılırsa söz mevzusu durumu kurnazca etkileyen bir başka olgu daha olabilir: 2024 senesinde bir insanı karanlık bir odaya oturtup, dijital yaşamı sessize almaya ikna etmek kolay değil. WhatsApp’ta bir mesajı görmediğimizde eş dost başımıza bir iş geldiğini düşünüyor, Twitter’a 2 saat bakmadığımızda ülkenin gündem 3 kez değişiyor, 7/24 bir e-postayı yanıtlamadığımızda işte bir kriz patlayabiliyor, Instagram’ı dikkatsizlik ettiğimizde arkadaşımızın yaşamının ne kadar muhteşem olduğu aklımızdan çıkabiliyor.

Mevzu bir tek beyazperde ile sınırı olan değil, bizi parlak cihazlarımızdan alıkoyan tiyatro için de benzer bir durum var.

Alın size bir örnek:

Guardian’ın oldukca zekice “to bbc or not to bbc” girişiyle duyurduğu habere göre, Sherlock’ta kötü karakter James Moriarty olarak Londra halkını üzen, Fleabag’de ‘Hot Priest’ karakteri ile şehre kendini affettiren meşhur oyuncu Andrew Scott, sahnede yaşamış olduğu bir vakası aktardı. Scott, Hamlet’in ‘Olmak ya da olmamak’ tiradının tam ortasındayken bir izleyici oyuncunun gözünü aldı.

“Insanın biri dizüstü bilgisayarını çıkardı. Bakın telefonunu değil dizüstü bilgisayarını… Sahne ekibi ‘Devam edin’ söylediğinde durdum ve ‘İmkânı yok’ dedim. Ve uzun süre öylece bekledim. Yanında oturan bir bayan onu uyarma etti ve sonunda durdu. Bir e-posta gönderiyor gibiydi ve asla tereddüdü yoktu.”

Sahnede olmasam da Andrew Scott’ı oldukca iyi anlıyorum. Beyazperdeye gitmeyi hâlâ seven biri olarak salonda bir izleyici telefonun ışığını açtığında şu ikilemi yaşıyorum:

Açanı uyarsam çıkacak tartışmadan mı daha oldukca keyfim kaçar, yoksa bu gözümü alan ışık mı daha oldukca canımı sıkıyor?

Ve genel anlamda, (ışığın açık kalma süresine bağlı olarak) sessiz kalmayı seçiyorum. Telefonlara alışık bulunduğunu tahmin ettiğim Scott’ın sabrının kırıldığı nokta ise ‘dev gibi bilgisayarın’ açılması olabilir. Bu ‘yürekli’ izleyici davranışını ayıplarken şunu dimağımızda tutmakta yarar var: Bir zamanlar, yol ortasında tek başımıza ekrana gülüp kafamızı sağa sola atarak selfie çekmek de ‘yürekli’ sayılıyordu.

Ayıp demişken, biz çocukken tekerleme olarak yeniden edilen bir söz vardı: “Bilmemek değil öğrenmemek ayıp”. Bugünlerde o söz toplumsal medyada ‘araştırmamak ayıp’ şeklinde güncellenmiş durumda. Tartışmalar data sahibi olmayan sayısız insanoğlunun birbirine ‘araştırmayı’ önermesiyle nihayete eriyor. Araştırmak ile kast edilen ise Google’da kendi görüşünü destekleyen herhangi bir enformasyon kırıntısı bulmak.

Bilim insanlarına göre ise ‘Kendi kendine araştırmak’ kişiyi yanlış bilgiye ve komplolara inanmaya daha yatkın hale getirmekte. Nature’da gösterilen bir araştırma, komplo teorilerini incelemek için arama motorlarını kullanmanın aslen insanoğlunun söz mevzusu teorilere inanma ihtimalini artırabileceğini ortaya koydu. Bunun sebebi de ‘veri boşlukları’ terimi ile açıklanıyor. Yanıltıcı manşetlere yada komplo teorilerine karşı koyacak oldukca sayıda yüksek kaliteli data bulunmadığında, önyargıları doğrulayan makaleler arama neticelerini domine ediyor.

Oysa ki biz, sınırsız enformasyon elde eden dijital bir çağda doğru bilgiye ulaşmak daha kolay olur sanmıştık. Gerçek bilim insanı ile ‘tacir’i birbirinden ayır, doğru kaynakla sahtenin farkını kavra, komplo teorisyenlerine karşı bir duvar oluştur. Dijital okur yazarlık, analog kardeşinden daha zor.

Mashable Türkiye’de haftanın ürünleri


Huawei Freeclip: Bu bildiğiniz kulaklıklardan değil!

İYİ

  • Etkisi altına alan ve şık tasarım
  • Ergonomik yapı
  • Sorunsuz çift kullanım özelliği
  • Benzer ürünlerden farklılaşması
  • Batarya ömrü

KÖTÜ

  • Gürültü engelleme yok
  • Mikrofon kalitesi kafi değil

SON SÖZ

Huawei FreeClip bilhassa tasarım anlamında oldukca başarıya ulaşmış ve değişik bir model arayanlara hitap ediyor. Burada şıklık ve performans ayrımını iyi yapmak gerek. Bu mevzuda iyi bir çözüm sunuyor fakat öteki TWS kulaklıklar ile kıyaslamak oldukca doğru değil.


Samsung Galaxy Watch 6: Android’ciler için daha iyisi yok

İYİ

  • Büyük, kullanışlı, daima açık ekran
  • Kolay arayüz
  • Birçok fitness ve sıhhat özelliği
  • Kaliteli uyku takip edeni

KÖTÜ

  • Bazı özellikler bir tek Samsung telefonlara hususi
  • Pil ömrü iyi, fakat sıradışı değil

SON SÖZ

Galaxy Watch 6, başarıya ulaşmış ekranı, kullanım kolaylığı ve ayırt edici özellikleri ile Android’li akıllı saat dağının zirvesinde içeriyor.

Samsung Galaxy Watch 6 is the Android smartwatch to get this Black Friday
Samsung Galaxy Watch 6 is the Android smartwatch to get this Black Friday

Lenovo ThinkPad Z16 Gen 2: Şık, güçlü ve etkileyici

İYİ

  • Kuvvetli İşlemci
  • Süratli GPU
  • Başarı göstermiş ekran
  • Kuvvetli ve yüksek sesli hoparlör
  • Dayanıklı kasa

KÖTÜ

  • Pil ömrü daha iyi olabilirdi
  • Klavye orta seviyede

SON SÖZ

Pil ömrü sizin için çok da fazla mühim değilse, kuvvetli AMD işlemci ve grafik kartıyla ThinkPad Z16 Gen 2, oldukça kullanışlı bir Windows tabanlı laptop. Bir oyun makinesi olmasa bile rahat oyunları rahatça oynatabiliyor.