Darülfünûn-ı Sultanî olarak anılan bu yeni mektep, hukuk, fen ve edebiyat şubelerinden oluşmuştur ve bu üç şubeye resmî yazışmalarda mekâtib-i aliye (yüksek mektepler) denilmiştir. 1874-75 yılında eğitime başlandığı zaman Edebiyat, Hukuk ve Mühendisîn-i Mülkiye Mektepleri’nden oluşmaktaydı. Mühendisîn-i Mülkiye Mektebi’nin adı birinci öğretim yılı sonunda Fransa’daki “Ecole Pontes et Chaussées” ye izafeten Turuk u Maabir Mektebi (yollar ve köprüler) olarak değiştirilmiştir.

Nizamnamesine göre, Darülfünûn-ı Sultanî’de dört yıllık öğretim gördükten sonra, ilmî bir tez hazırlayıp bunu başarıyla savunan öğrenciler doktor unvanıyla mezun olacaklardır. Mezun olan hukukçular Adliye Nezareti’nde, mühendisler ise Nafia Nezareti’nde istihdam edileceklerdir. Edebiyat Mektebi’nden mezun olanlar ise muallim-i edebiyat olarak görevlendirilecektir. Tez hazırlamayan talebeler, doktoradan daha kolay bir imtihandan geçirilecekler ve bunlar Hukuk Mektebi’nden mezun ise dava vekili (avukat), Turuk u Maabir Mektebi’nden mezun ise kondüktör (makinist), Edebiyat’tan mezun ise ilkokul muallimi olabileceklerdir.

1875-76 akademik yılı sonunda yirmi bir talebe Hukuk Mektebi’nin, yirmi altı talebe ise Turuk-u Maabir Mektebi’nin imtihanlarına katılmış ve başarılı olmuştur. Edebiyat Mektebi’nde ise derslere başlanıp başlanmadığı hakkında bilgimiz bulunmamaktadır. 1881 yılında Hukuk Mektebi ve Turuk u Maabir Mektebi biri Adliye Nezareti’ne diğeri Nafia Nezareti’ne bağlanarak faaliyetlerini bu bakanlıklara bağlı müstakil birer mekteb-i âli halinde başarıyla devam ettirmişlerdir.

Ondokuzuncu asır sonlarına doğru ilk ve orta eğitim kurumları sayıca artmış ve eğitim seviyeleri yükselmiş, bunun yanında mülkiye, tıp, hukuk, ticaret, sanayi, mühendislik ve mimarlık gibi sahalarda ihtisaslaşmaya yönelik yüksek eğitim okulları devletin ve toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilecek seviyeye gelmiştir.

Ancak 2 Şubat 1310 (14 Şubat 1895)’de dönemin sadrazamı Said Paşa, Sultan II. Abdülhamid’e vermiş olduğu bir lâyihasında, mesleki eğitim veren yüksek okullar yanında Amerikan ve Avrupa üniversiteleri gibi beş darülicâze’den (fakülte) oluşan bir Darülfünûn (üniversite) kurulmasını istemiştir. Burada talebelerin, devlet bürokrasisinde memur olmaktan çok değişik bilimlerde araştırmaya yönelik eğitim almaları planlanmıştır.

Üç başarısız teşebbüsten sonra, yirminci asrın başında müstakil idare altında bir kampüs içinde birkaç bölümden oluşan Darülfünûn-ı Şahane, 31 Ağustos 1900’de başarıyla kurulmuştur. Yaklaşık elli beş senelik tecrübelerin ışığında ve yeterli sayıda okul ve yetişmiş talebe gibi faktörler yanında, yerleşmiş hukuk, tıp ve diğer yüksek eğitim kurumlarının kurulmasının bu başarıda önemli payı olmuştur.