İklim değişikliğinden korkuyor musunuz? Çocuklarımıza, torunlarımıza iyi mi bir dünya miras bıraktığımız mevzusunda endişeleniyor musunuz? Bilim üstüne kitaplar yazan ve The Uninhabitable Earth (Yaşanmaz Dünya) kitabının yazarı David Wallace-Wells’in sözleriyle ifade etmek gerekirse “Ne kadar bilgili olursanız olun, kesinlikle yeterince paniğe kapılmıyorsunuz.”

Daha da kuvvetli bir halde ifade edelim. Bir zamanlar istikrarlı olan iklimimizin paramparça olması sizi korkutmuyorsa, aslına bakarsak yaşadığımız durumu ve yaklaşan tehlikeyi tam olarak anlamıyorsunuz anlamına gelir.

Gerçek şu ki, bildiğimiz kadarıyla ve olayların organik akışı içinde, dünyamız hiçbir süre -tüm zamanı boyunca- şimdi olmasıyla birlikte süratli ısınmamıştı. Atmosferdeki sera gazı seviyeleri de daha ilkin bu kadar süratli bir artış göstermemişti. Bir an için bunu düşünün. Yaşamımız süresince muhtemelen son 4.6 milyar yılda eşi benzeri olmayan bir ısınma periyodu yaşıyoruz.

İklim bilimi alanında çalışanlar gerçek tabloyu biliyor ve olası neticeleri anlıyor olsa da, çoğumuz bunun tam olarak bilincinde değiliz. Ve bu bir problem, hem de fazlaca büyük bir problem. Sonuçta, eğer onun tam derinliğini ve kapsamını bilmiyorsak, krizin üstesinden gelmek için de etkili bir halde hareket edemeyiz.

University College London’da jeofizik ve iklim tehlikeleri alanında çalışan Prof. Bill McGuire, CNN için yazıya döktüğü yazısında şu sert ifadelere de yer veriyor:

Dünyamıza olanlar beni fazlaca korkutuyor fakat eğer acımasız, yalın gerçeği çatılardan haykırırsam, bu hakikaten sizi ve diğerlerini gezegenin ve çocuklarınızın geleceği için savaşmaya teşvik eder mi? Yoksa gözüne far tutulmuş tavşan benzer biçimde donup, her şeyin kaybedildiğine mı inandırır? Bu kesinlikle eleştiri bir sual.

Yetkililerin bilimin gerektirdiği şekilde emisyonları düşürmek için yeterince süratli harekete geçememesi yada isteksiz olması sebebiyle, iklim bilimcilerine halkı aydınlatmak ve halkın tercihlerini etkilemek kalıyor. Zira küresel ısınmanın önüne geçebilmek için fazlaca büyük değişimler yapılması gerekiyor.

Peki gerçeğin yükü taşınamayacak kadar ağır mı?

Lancet Planetary Health tarafınca 2021’de gösterilen büyük bir ruhsal araştırma, dünya genelinde 10 ülkede 16-25 yaş arası gençlerin çoğunun iklim değişikliği mevzusunda orta ila aşırı derecede endişeli bulunduğunu, sadece yarıdan fazlasının bunalmış ve harekete geçemeyecek kadar kuvvetsiz hissettiğini ortaya çıkardı. Bu çerçeveden bakarak daha da fena bir tablo çizmenin işe yaramayacağını savlamak mantıklı görünebilir sadece durum buysa ve iklim krizi eğer fazlaca korkutucuysa, insanlara buna dair tüm gerçekleri sunmamamız mı gerekiyor? Kesinlikle hayır.

Aslen sorun insanları korkutmak ya da korkutmamak değil, onları bilgilendirmek. Prof. Bill McGuire, “Bir bilim insanı olarak korku yaratsın ya da yaratmasın, dünyamızda meydana gelenleri sizlere anlatmak benim görevim. Olup bitenin aktarılmaması, halkın iklim krizinin gerçek boyutundan habersiz kalması anlamına gelecektir ve bu da yalnızca iştirakı ve harekete geçmeyi engelleyebilir” ifadelerini kullanıyor.

Dünya genelinde bazı siyasetçiler ve bazı bilim adamları küresel ısınmanın doğurabileceği en fena sonuçlara işaret eden herkesi “yıkım tellalı” olarak yaftalıyor ve aslına bakarsak problemi bir bakıma büyütüyor. Bu tür bir “yatıştırma” ve “amma da abartıyorsunuz” hali giderek inkara dönüşürken, probleminin büyüklüğünü ve olası kaçınılmaz sonuçlara karşı eyleme geçmenin aciliyetini küçümsediği için korkudan fazlaca, daha büyük bir atalete niçin oluyor.

Gerçek şu ki insanoğlu hâlâ bir ümit bulunduğunu ve işleri daha iyi hale getirmek yada en azından işlerin daha da kötüye gitmesini durdurmak için bir şeyler yapabileceklerini bilirlerse korkmaktan vazgeçip ataleti de kırarak harekete geçebilirler.

Kaygı, harekete geçmek için bir tetikleyici oldu

Birleşik Krallık’taki Bath Üniversitesi’nden araştırmacılar tarafınca 2022’de meydana getirilen bir araştırma, dünya çapındaki orman yangınları ve öteki iklimle ilgili felaketlerin ürkütücü görüntülerinin, Amerikan Psikoloji Derneği tarafınca çevresel felaketin kronik korkusu olarak tanımlanan iklim kaygısını artırmada bilhassa etkili bulunduğunu ortaya çıkardı. Sadece emek harcama, tablonun eylemsizliğe yol açmak yerine, Birleşik Krallık’taki erişkin örneklemini emisyonların azaltılmasına destek olacak önlemler almaya teşvik eden motive edici bir güce dönüştüğünü aktardı.

Araştırmanın yazarları, iklim değişikliği gerçeğinin, umutsuzluk duygusu yaratmadan anlatılması icap ettiğini ve işin anahtarının da bu bulunduğunu gözlemledi.

Bunu yapmanın yollarından biri kolektif eylemi teşvik etmek olabilir. Birçok şahıs bu mevzuda kendilerini yalnız hissettiklerini yada kişi olarak kayda kıymet bir fark yaratamayacaklarını düşünebilir. Bu aşamada devamlı benzer düşüncelere haiz bir grup insana katılmak ve kurumsal ve sistemik değişimi yönlendirmek için onlarla beraber çalışmak yararlı olacaktır. Bu umutsuzluğun yerini umudun, ataletin yerini devinimin alacağı bir tablo yaratabilir.

Netice olarak, dişçiye gitmekten potansiyel bir kanser emaresini fark etmeye kadar dünyadaki pek fazlaca şey ürkütücü yada kaygı vericidir, sadece bu tarz şeyleri görmezden gelmek neredeyse devamlı fazlaca daha fena bir şeyin olmasına niçin olur.

Prof. Bill McGuire, “İklim değişikliği de bundan değişik değil” diyor ve sözlerini şöyleki tamamlıyor:

“Her insanın, tamamlanmamış ve hatta kadük bırakılmış bir anlatıya gore değil, gezegenimize yaptıklarımızın gerçekliğine dayalı hareket etmesini sağlamak için -korkutucu olsun ya da olmasın- gerçeklere ve gerçekleri bilmeye ihtiyacı var. Bunun eylemsizliğe yol açmak yerine dönüştürücü olabileceğine inanıyorum.”


Kaynak: CNN / Metin Aktaşoğlu tarafınca yerelleştirildi.