Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Lozan‘ı zafer diye yutturdular” açıklamalarının arkasından kritik edilmeye başlanan Lozan Antlaşması mevzusunda, İngiliz arşivlerinden bilgiler ortaya çıktı.

Haber7.com yazarı Ahmet Anapalı Lozan’ın zamanı bir zafer olmadığının altını çizerken Misak- Ulusal’den de büyük bir ödün verildiğini açıkladı.

İşte Anapalı’nın o yazısı:

LOZAN ZAFER Mİ?

Lozan Konferansı bir zafer değil tam tersi hezimettir. Üstelik bizi zafer diye de kötü kandırmışlar.

İmzalanmasının üstünden tam 93 yıl geçmesine karşın o günden bugüne Lozan üstüne fazlaca söz söylendi, fazlaca yazı yazıldı. Bugünlerde bile bir muzafferiyet mi? yoksa bir hezimet mi? olduğu hâlâ konuşulur.

ANKARA’YA DAVETİYE

Cephede kanla, terle, duayla, maddeyle, manayla, sabırla, kazmayla, kürekle, tırnakla kazanılan bu zaferin masada imzalanacak diplomatik bir antlaşma metni ile taçlandırılmasına gelmiştir.

Tarihler 1922 senesinin Ekim ayını gösterir. Savaşın mağlupları olan İngiltere-Fransa-İtalya-Yunanistan şer bloğu Osmanlı İmparatorluğu topraklarının ve Sultan-halifenin haklarını korumak için namus ve şereflerinin üstüne yemin edenler tarafınca oluşturulan Ankara’daki TBMM meclisine bir davetiye gönderirler.

Bu davetiyenin içinde ne olduğu nerede olacağı kendileri tarafınca belirlenen bir Avrupa semtinde bir Sulh Antlaşması yapılacaktır.

Görüşme Yerini Biz Belirleyemiyoruz.

TBMM haklı olarak kazanmanın verdiği baskın duygularla bu antlaşma görüşmelerinin İzmir’de şu demek oluyor ki düşman işgalinden kurtarılan son Osmanlı toprağında yapılmasını taraflara teklif etti.

Etti etmesine de bu teklif Avrupalı muhatapları tarafınca ciddiye alınıp üstünde görüşme bile yapılmadı. İngiltere’nin İstanbul Yüksek Komiseri Rumbold, 11 Ekim 1922’de Cenk Bakanlığı’na yazdığı bir telgrafta, Türklerin yalnızca Yunanlılar’a değil tüm müttefiklere karşı zafer kazanılmış olduğu yolunda halk arasındaki yaygın inanca dikkat çekti. Ve şu data bakanlığına sundu;

“…Bu izlenim, eğer konuşma bir Türk şehrinde gerçekleşirse daha da güçlenecektir. Bu öneriyi kabul etmek, Türklerin yalnız Yunanlıları değil tüm müttefikleri yendiğini kabul etmek anlamına gelir.

Eğer Türk tarafının konferansı bir Türk şehrinde yapma teklifi kabul edilirse, bir kurul üyesi Türk, konuşma başkanlığı talebinde dahi bulunabilir[1]”

Lozan’daki İngiliz heyetinin başkanı Lord Curzon, Rumbold tarafınca dile getirilen

bu sakıncalara tamamıyla katılıyordu ve bundan dolayı Türk topraklarında bir sulh konferansı toplanması fikrini asla düşünmeden reddetti. Bu tür tavsiyeler “kesinlikle kabul edilemezdi.”

Bu sebeple bu durum Yunanistan Devlet Başkanı Elefterios Venizelos’un duygularını incitebilirdi.[2] Bir haftalık görüşmeler neticesinde İngilizler İzmir’i kabul etmedi fakat Türkiye İsvçire’nin Lozan kentinde görüşmeyi kabul etti.

Türk orduları tarafınca emsalsiz bir halde kazanılan bir savaşın neticesinde meydana getirilen sulh konferansının nerede, ne vakit yapılacağı ve niçin orada yapılacağı meselesi bile İngilizler tarafınca ruhsal cenk ayrıntıları olarak görülüyor ve bu yüzden her şartı Türk heyetinin aleyhinde olması için uğraşılıyordu.

İşte bizi Lozan’da temsil eden bizimkilere örnek dış ilişkiler ve diplomatik kişilik örneği…

Misak-ı Millî Namus ve Şerefti.

Ankara’dan Lozan’a gönderilen görüşme heyeti, başkan İsmet İnönü, 1.başkan yardımcısı Dr. Rıza Nur ve 2. Başkan Yardımcısı Hasan Saka önderliğinde kalabalık bir grup olarak 13 Kasım 1922’de Lozan’a ayakbastılar.

Ankara’dan ayrılmadan ilkin bu heyete dikkat etmeleri ihtiyaç duyulan hususlarla ilgili olarak üç-beş sayfalık not verdiler.

Bu notların başlangıcında ise ne olursa olsun, çiğnemeyeceklerine dair hem İstanbul’daki Meclis-i Mebusan üyelerinin hem de Ankara’daki TBMM üyelerinin namus, onur ve haysiyetleri üstüne yemin edilen ve uğruna ölmekten çekinmeyeceğiz denilen “Misak-ı Millî”den “Ulusal Yemin”den ödün verilmemesidir.

İyi fakat vatan uğruna can vermeyi göze alan yiğitlerin şereflerinin üstüne yemin ettikleri ve canlarından aziz bildikleri bu Misak-ı Millî de nedir?

Misak-ı Millî; İstanbul’da toplanan son Osmanlı Mebusan Meclisi tarafınca 28 Ocak 1920’de oybirliği ile kabul edilmiş ve 17 Şubat’ta kamuoyuna açıklanmıştır.

Buna gore; Suriye’de Azez, Cerablus, Rakka ve Deyrizor (Fırat Vadisi); Irak’ta Sincar, Musul, Altınköprü, Erbil, Kerkük ve Süleymaniye Misak-ı Ulusal sınırları içindedir.

Doğuda ise “Vilayet-i Selase (Kars, Artvin ve Batum)” Ege’de Adalar, Batı Trakya, Hatay, Akdeniz’de Kıbrıs ve 30 Ekim 1918’de Türk ordularının kontrolündeki (Türklerle meskûn) Ahıska aynı şekilde Misak-ı Ulusal’ye dâhildir. İstanbul Hükümetinin kabul etmiş olduğu bu “millî and”ı aynen virgülüne bile dokunmadan Ankara’daki meclis de kabul etmiştir.

Lozan’a giden kurul’i Mustafa Kemal Paşa, bu sınırlara duyarlı olunması noktasında İnönü ve ekibini uyardığı tarihî kaynaklardan anlaşılmaktadır.

Lozan’da karşımıza 8 Devlet çıktı: İNGİLTERE, FRANSA, AMERİKA, İTALYA, JAPONYA, ROMANYA, SIRBİSTAN ve YUNANİSTAN!…

Lozan Antlaşması’nın imzalandığı Rumine Sarayı

Bir çok yaver ve komut eri olarak vazife meydana getiren Türk Heyeti’nin bir kısmı

İsmet İnönü ve Yunanistan Başbakanı Venizelos.

Lozan’daki Türk heyetine Mustafa Kemal Atatürk tarafınca Başdanışman sıfatı ile daha sonradan dahil edilen başhaham Hayim Naum

Türkiye’de hemen hemen “Şapka İnkılabı” yapılmadan İnönü ve Rıza Nur şapka ile İsviçre’de

Görüşmelerin ikinci kısmı için yine Lozan’a giden İsmet İnönü bu gidişinde eşi Mevhibe Hanım’ı da bununla beraber götürdü. Mevhibe Hanım İsveçre Lozan’da Mustafa Kemal Atatürk’ün eşi Latife Hanım için yüklü oranda hediyelik alışveriş yapmış oldu. Bu satmaca Mevhibe Hanım’ın Latife Hanım için yapmış olduğu bir alışverişin faturası