PARA DÜNYA/ ALEV RİGEL Japonya’da, hiçbir ülkede olmayan bir toplumsal yara var. Bazı insanoğlu, ortadan kayboluyor. Azca da değil. Sayıları yılda 90 bin ile 100 bin içinde. Bir çok bulunuyor ya da evine geri dönüyor. Fakat binlercesi, kelimenin tam anlamıyla yok oluyor. Görünmüş olduğu kadarıyla bulunmak da istemiyorlar. Buna “Johatsu” deniyor. Anlamı, “buharlaşma”. Bu insanların uzun seneler plan yapmış olduğu, aile üyeleriyle bağlarını koparmanın yolunu bulmuş olduğu, bir başka yerde yepyeni bir hayata adım atmak için ince hesaplar ve düzenlemeler yaptıkları anlaşılıyor.

Japon dövüş sanatları ustası Ichiro ile karısı Tomoko, 1980’lerden beri mutlu bir evlilik sürdürüyordu. Evlatları Tim ile kendilerine ilişkin bir evde yaşıyorlardı. Ichiro, bir mantı dükkanı açtı (Etli hamur harcı olarak malum bu yiyecek, onlarca değişik şekilde ve gene onlarca değişik malzemeyle yapılabiliyor). Fakat bir ekonomik krize yakalandılar. Dükkanı da evi de satıp ortadan kayboldular. Ortadan yitmek, çoğunlukla ölüme gitmek anlamını taşıyor. Sadece Ichiro, yeniden ortaya çıktı ve hatasını kabullendi. “Japonlar korkaktır. Hep işlerin yolunda gitmesini beklerler. Fakat işleri bozulunca da moralleri de bozulur. Birbirlerine olan güvenleri kalmaz. En iyi çözümün ortadan yitmek bulunduğunu düşünürler” diyor. Ülkede her yıl averaj yüz kişinin kendi hayatına kıydığı tahmin ediliyor.

Fransız gazeteci Lena Mauger, 2008’de öğrendiği ve yapmış olduğu araştırmalardan bir yazı ortaya çıkardığı bu toplumsal yara için “Bu bir tabu” diyor: “Asla kimse bunun hakkında konuşmak, informasyon vermek istemiyor. Ortadan kaybolan insanoğlu, Japon toplumunun altında bir başka cemiyet olduğuna inanıyor ve kendini görünmez hale getirmeye çalışıyor. Kaybolan insanların bir çok, hayatta kalmak için başka bir yolun var bulunduğunu biliyor” şeklinde konuşuyor.

Mauger’i dinlemeye devam edelim: “Tokyo civarlarında bir gecekondu mahallesi vardır. Adı Sanya City. Haritalarda gözükmez, resmi belgelerde adı geçmez, tam olarak nerede olduğu dahi kim bilir. Buharlaşan insanların bir kısmı, burada büyük bir binanın bir odasında kalır. Odada hela bile bulunmaz. Bu insanların başkalarıyla kontakt kurmasına izin verilmez. Burada Norihiro isminde bir Japonla tanışma fırsatım oldu. 50 yaşlarında, on yıl ilkin ortadan kaybolmuş. Mühendis olarak çalışırken karısından ayrılmış ve bu binada kendisini görünmez hale getirmiş. Ailesine anlatmaya da utanmış”.

Mauger’ın son sözleri şu şekilde: “Penceresiz tek bir odada kalıyorum. Şu an tanınmaz haldeyim. Hiçbir şeye benzemiyorum. Öldüğümde kimsesizler mezarında iki metrekare yerim olacak.”

Ülkede intihar oranının yüksek olmasının sebeplerinden biri de bu. Ailelerine ve yaşlı anne-babalarına bakamayan bireyler, kira, zaruri gerekseme maddeleri, sıhhat harcamaları derken kendilerini batkı etmiş görüyorlar. Japonlara gore intihar, utanç dolu bir yaşamı silmenin en şerefli yolu. Gece yarısı taşınıp ortadan kaybolanlar için bir şirket bile var. Sizi eşyalarınızla beraber bilinmeyen bir noktaya götürüp bırakıyor. Şirket yöneticileri asla hiç kimseye bir kelime bile söylemiyor.

En korkulu itiraf da “görünmez yurttaş” Yuichi’den geliyor: “Annemi, ucuz bir otel odasına yerleştirdim. Akşam döneceğimi söyledim. Tekrar da senelerce gitmedim.”

“Gecikme” nedir bilmezler

* Japonya, 14 bin 125 adadan oluşur. Bunun yalnız 430’unda insan yaşamaz. Bu adalar kuzeydoğudan güneybatıya doğru üç bin kilometre süresince uzanır (Çevresi 100 metreden daha çok olan kara parçaları, ada kabul edilmektedir).

* Japon nüfusunun yüzde 30’u, 65 yaş üzeridir. Bu dünyadaki en yüksek orandır. 100 yaşını aşan 85 bin şahıs bulunmaktadır. Bir çok hanımdır. Ülkede halkın yüzde 98.5’i Japondur. Japonya, dışarıdan göçmen kabul etmez.

* Japon evlerini, ayakkabı çıkarılarak girilmesi gelenektir. Bunu bilmiyor olsanız bile yerden 15 santimetre yukarıda olan ev girişi, size ayakkabınızı çıkarıp terlik giymeniz icap ettiğini hatırlatır.

* Ülkede yakıcı silahla ölme ihtimaliniz yok denecek kadar azdır. Japonlar bu açıdan kendilerini en güvende hisseden ulustur. Hırsızlık da asla görülmeyen bir suçtur. Japonlar şu şekilde der: “Bir metro istasyonunda, bankın üstüne cüzdanınızı koyun. Bir saat sonrasında geldiğinizde cüzdanın yerinde bulunduğunu görürsünüz.”

* Japonya’da tren yolcuları “gecikme” kelimesini bilmez. Trenler, zamanında kalkar, zamanında istasyonlara girer. Tüm ülkede trenlerin gecikme süresi averaj 18 saniyedir. Bu kadar kısa sürelik bir gecikmeyi fark etmezsiniz bile.

* Japonların geleneksel yılbaşı yemeği, Amerikan fast food restoranlarıdır. Bilhassa de KFC. Fakat yılbaşına birkaç gün kala gidip yemeğinizi almaya niyet ederseniz aç kalırsınız. Şu sebeple haftalar öncesinden sipariş vermeniz gerekir. Albay Sanders (1890-1980), bunu bilseydi fazlaca mutlu olurdu (KFC’nin kurucusu albay lakaplı Harland Sanders, 13 yaşlarındayken yiyecek pişmesini annesinden öğrendi. O yıllarda piliç pişirmek 35 dakika sürüyordu. Sanders, bu süreyi kısaltmanın yolunu bulmuştu).

* Ülkenin küp şeklindeki karpuzları ünlüdür. Sebebi, istif etmenin kolay olmasıdır. Tanesi 83 Amerikan doları kadardır. İlk kez 1978’de Tomoyuki Ono tarafınca yetiştirilmiştir. Bu fiyat Kanada’da 200 doları bulur. Kalp ya da piramit şeklinde olanları da vardır. Kavunları da hususi bir halde yetiştirilir.

* Japonya’da evde beslenen kedi, köpek benzer biçimde evcil hayvanların sayısı, evlatların sayısından fazladır. Çocuk sayısı o denli azdır ki, yaşlılar için satılan alt bezleri, çocuklar için satılan alt bezlerinden daha fazladır. 127 milyon olan nüfus, 30 yılda yalnız dokuz milyon artmıştır.

* Titanic faciasından sağ kurtulan tek Japon yolcu, ülkesinde “korkak” olarak damgalanmıştı. Öteki yolcularla beraber ölmediği için. (1910’ların en büyük yolcu gemisi olan Titanic, İngiltere’nin Southampton limanından ABD’nin New York kentine giderken yolu üstünde bulunan bir buzula çarpıp batmıştı. İlk seferini icra eden vapur 16 bölümden oluşuyordu. Dördü su alsaydı bile batmayacaktı. Kazada altı bölüme su dolmuştu. İki saat 40 dakikada batan geminin 2 bin 225 yolcusundan bin 500 – bin 635 arası yaşamını yitirdi. Tam rakamı belirlemek mümkün olmadı.)

* Ülkede, isteyenlerin intihar edebileceği bir orman vardır. Adı, Aokigahara. (Bu alanda birinci, San Francisco’daki Golden Gate köprüsü.) 2003 senesinde ormanda 105 kişinin cesedi bulunmuştur. Fuji dağının kuzeybatısındaki bu orman, Honshu adasındadır. 2010’da ise 54 intihar, 200 kadar intihar girişimi oldu. Ormanlık alanın girişine, insanları intihardan vazgeçirmeye çalışan tabelalar asılıdır. Hükümet, mevzuyla ilgili haberleri engellemeye çalışmışsa da orman, intihar ile özdeşleşmiştir.

* Tüm dünyanın keyifli çizgi filmlerinin yüzde 60’ı Japonya’da hazırlanmaktadır. Bu sektör o denli başarılıdır ki, ülkede 130 kadar seslendirme okulu bulunur. “Manga” denen gülünç çizgi romanlar, en sevilenlerden biridir.

* Japonların çubuklarla yiyecek yediğini hepimiz bilir. Japon kültürünün mühim bir parçası olan ve “Hashi” denen ahşap yada plastik çubukları kullanmayı bilmiyorsanız garsondan metal çatal da isteyebilirsiniz. Fakat çubuk kullanmayı öğrenmeye çalışmak, bir saygı göstergesidir. Yılda kaç çubuk kullanıyorlar dersiniz? 24 milyar çiftten fazla.

* Japonya’da dört milyondan fazla otomatik satış makinesi vardır. Bu makinelerde aklınıza hayalinize gelmeyen ürünler satılır. Kravat, canlı yengeç, sıcak mısır patlağı, sıcak pizza, şemsiye, iç çamaşırı, hamburger, hediyelik eşya, bir demet çiçek, uçan balık çorbası, tişört benzer biçimde. Sütü makineden almayın. Bozulmuş olabileceğinden değil. O denli fazlaca çeşidi var ki yanlış seçim yapmanız fazlaca ihtimaller içinde. Ne de olsa makinelerin üstünde atacağınız para bilgisi haricinde İngilizce yazı göremezsiniz.

* Okunoshima, minik bir adadır. Fakat turistler bu talibi fazlaca iyi bilir. Şu sebeple ada, yüzlerce tavşan barındırır. Üstelik Japonlar bu talibi, İkinci Dünya Savaşı yıllarında kimyasal silahlar için kontrol alanı olarak kullanmıştır. Tavşanların buraya iyi mi geldiği, iyi mi bu kadar fazlaca ürediği bilinmiyor. Bugün koruma altındalar. Adaya kedi ve köpek sokmak yasak.

* Dört sayısı, Japonlar için uğursuzdur. Gezgin olarak giderseniz aklınızda olsun. Dört anlamına gelen “shi” sesi, ölüm kelimesiyle benzer seste söyleniş edilir. Binaların dördüncü katı yoktur. Bazı minik ürünler, üçlük ya da beşlik setler halinde satılır. Dört sayısını kullanmamaya çalışın.

* Eğer tren raylarına atlayarak intihar edecekseniz, arkanızda bıraktığınız ailenizi düşünün. Yetkililer, treni geciktirdiğiniz için ailenizden yüklü bir tazminat talep edecektir.

* Japonlar imza kullanmaz. Onun yerine mühürleri vardır. Hem de üç tane. Biri mektupların ve kişisel belgelerin onaylanması için, biri banka işlemleri yapmak için, diğeri de kişisel bilgilerinizin doğruluğunu kanıtlamak içindir. Turistlere gerekmez. Ülkede çalışmak zorunda olan yabancılar ise yalnız minik, mahalli dükkanlar için kolay bir mühür kullanır.

* Maglev trenleri (magnetic levitation – mıknatısla yükselme) fazlaca yaygın değildir. Fakat yolcularını gidecekleri istasyona saatte 550 km hızla taşıyabilirler. Hız rekoru, saatte 603 km’dir (Bu trenlerin tekerleği bulunmaz. Trenle ray içinde, birbirini iten mıknatıslar yardımıyla boşlukta hareket ederler. Böylece klasik trenlerde bulunan tekerleklerle raylar arasındaki yuvarlanma direnci ortadan kalkmış olur).

* Kollarınızda yada boynunuzda dövme (tattoo) var ise, Japonya’ya gitmeyin. Sizin çetelerle bir bağınız bulunduğunu düşünebilirler ve size iyi gözle bakmazlar. Aslına bakarsan başta banyolar ve kaplıcalar olmak suretiyle pek fazlaca yere dövmeli alan kişi almazlar.

* Kahve, Japon kültüründe son aşama popüler bir içecektir. Kahveyi Jamaika’dan alırlar. Ülkenin üretiminin yüzde 80’i Japonya’ya gider.

* Japonların en sevilmiş olduğu ürünlerden biri de “noodle” olarak malum makarnadır. Mayasız hamurdan yapılır. Çin kaynaklı olup, dört bin yıldan beri malum bir yemektir. Filipinler, Endonezya, Çin, Kore, Vietnam benzer biçimde ülkelerde değişik tariflerle yapılır. İtalyan spagettisine fazlaca benzer. Fakat noodle isteğe gore sulandırılabilir. Japonya’da höpürdeterek sesli bir halde tüketilmesi gelenektir. Bu hem beğeni gösterisidir, hem de soğutma taktiğidir.

* Japonya ile özdeşleşmiş kelimelerin başlangıcında “geyşa” gelir. Geyşa, “sanat insanı” anlama gelir. Çay evlerinde yada restoranlarda, iş adamlarını profesyonelce eğlendirirler. Hanımefendiler, geleneksel giysileriyle dikkat çeker. Dans eder, şarkı söyler, müzik enstrümanı çalarlar. Aklınıza başka bir şey gelmesin. 1750’lerden ilkin geyşa’lar erkekmiş.

* Japonya’da kamuya açık yerlerde ilk sigara yasağı, 2020’de restoranlarda uygulanmaya başladı. Bu yasağın fazlaca geç gelmesinin sebebi, bazı Japon politikacıların tütün endüstrisiyle yakın bağlarının olmasıydı.

* Hepimiz başkent Tokyo’nun, dünyanın en pahalı kenti bulunduğunu düşünür. Eskiden öyleydi. Artık değil. Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF –World Economic Forum) raporlarına gore Tokyo, dünyanın en pahalı kentleri sıralamasında artık ilk 10’da bile değildir. İlk 10’da Osaka kenti yer alır.

* Suşi’nin, lüks restoranlarda servis edilen pahalı bir yiyecek olduğu malum. Fakat bir zamanlar suşi, ucuz bir sokak yemeğiydi. Suşi; sirke, tuz, beyaz pirinç, şeker, sebze, deniz ürünleri ve açıklanmayan malzemeyle hazırlanmış olur. 1824’de buluş edilmiştir. O denli fazlaca çeşidi vardır ki, bir suşi ustası olmak için yılların tecrübesi gerekir.

* Tokyo’nun balık pazarı, dünyanın en büyüğüdür. Pazarda, 480 değişik deniz ürününün açık artırmayla satışı yapılır. En fazlaca satışı meydana getirilen, ton balığıdır. Aslına bakarsak Tokyo’da üç değişik balık pazarı bulunur. Bu pazarlarda yılda toplam 6.5 milyar dolarlık deniz ürünü satılır. 900’den fazla lisanslı personel her gün 5.20’de çalışmaya adım atar. Ürün değerlendirme, kesim, pazarlama, açık artırma ve satış işlerini, bir saat dakikliğinde yürütürler. Alan kişi olarak teklif veren restoran sahiplerinin bile lisanslı olması gerekir. Size de restoranlarda tabağı, en ucuz 125 dolardan balık yiyecek kalır.