PARA DÜNYA/ ALEV RİGEL Emeklilik yaşlarının 62’den 64’e çıkarılması, çalışan kesimin tepkisini çekmiş, sendikaların düzenlemiş olduğu işi durdurma eylemleri başlamış, Fransa’nın büyük kentlerinde sokaklar çöp yığınıyla kaplanmış, ulaşım aksamıştı. Vakalar, bu senenin 19 Ocak günü başladı. Göçmen bir gencin, polis kontrolünde durmaması üstüne vurulup yaşamını kaybetmesi, vakaları alevlendirdi (Genci vuran polis, görevden alındı fakat kendisi için toplanan paralar yardımıyla milyoner oldu. Bu da Fransızlarla göçmenler içinde ciddi bir sürtüşme bulunduğunun en belirgin kanıtı).

1950’ler, güzel yıllardı. Hükümetler, İkinci Dünya Savaşı’ndan perişan halde çıkmış halklarına kolaylık üstüne kolaylık sağlıyordu. Maaşlar, primler, ikramiyeler boldu. Emek verme şartları, saatleri elverişliydi. Bankalar, ev alacaklara düşük faizli krediler veriyordu. Taksitle otomobil almak fazlaca kolaydı. Emeklilik yaşı düşüktü. Fakat nüfus arttıkça, iş bulmak zorlaştıkça, daha da önemlisi bütçeler zorda kaldıkça bu haklar, küçük küçük ellerinden alınmaya başlandı. Sonunda bu günlere geldik. Hükümetler artık çalışanlara karşı eli açık değil. Çalışanların ücretlerine bile para bulmak zorlaştı.

Fransa’daki gelişimleri, tv kanallarından, gazetelerden takip ediyorsunuz. Fakat en iyi yöntem, soru-cevap çerçevesinde vakaları anlamaya çalışmak.

Sual: Fransa’da emeklilik sistemi ilk kez mi protesto ediliyor?

Hayır. Okurlarımız, bu probleminin 13 senedir Fransa’nın başını ağrıttığını hatırlayacaktır. 2010 senesinde emeklilik reformları için grevler yapılmıştı (Eylül ve ekim aylarında meydana getirilen bir takım iş bırakma ve protesto gösterileriydi). 2019-2020 yıllarında aynı reformlar, yeniden yeniden protesto edildi ve ülke çapında şiddetli gösterilere niçin oldu (Aralık ayında meydana getirilen gösterilerdi. Reformlar, bizzat Cumhurbaşkanı Macron tarafınca önerilmişti. Mevcut karmaşık emeklilik sistemini, basitleştirmeyi amaçlıyordu).

Sual: Ülkede hükümetleri, emeklilik mevzusunda düzeltim halletmeye iten sebep ne?

“Hükümetler” diyoruz. Şundan dolayı bu mesele, bir tek mevcut Elisabeth Borne hükümetinin problemi değil. Daha önceki hükümetler de bu probleminin sancılarını çekti. Fransa, emeklilik yaşı en düşük sanayileşniş ülkelerden biri. Bütçenin yüzde 14’ü, emeklilere ödeniyor. Emeklilik sistemi, “çalıştığın sürece öde” yöntemiyle fon oluşturulması esasına dayanıyor. Fakat Amerikan “The New York Times” gazetesine nazaran, emeklilerin fazlaca daha uzun yaşaması, sistemi giderek daha zor bir duruma sokuyor. 2000 senesinde her emekli için 2.1 çalışan işçi, havuza ödeme yapıyordu. 2020’de bu oran, 1.7 işçinin katkısını gerektirdi. 2070 senesinde ise oranın 1.2’ye düşmesi umut ediliyor. Ek olarak emeklilerin maliyeti, Fransa’nın ulusal borcunun şişmesine de niçin oldu. Bu maliyet, Covid-19 pandemisinden ilkin, gayrisafi iç hasılanın yüzde 98’ine karşılık gelirken günümüzde bu oran yüzde 112’ye çıktı. Bu düzey, Avrupa Birliği averajının fazlaca üstünde. Tek başına, Birleşik Krallık ve Almanya’dan bile daha yüksek. Fransa Cumhurbaşkanı Macron, “Ben göreve geldiğimde (2017 yılı) bir tek on milyon emekli varken şimdi bu sayı 17 milyonu geçti” diyor. Yeni emeklilerin bir tek geçen yıl ek maliyeti, 3.2 milyar euro oldu. Emek verme Bakanı Olivier Dussopt’a nazaran ise emekli maaşı ödemelerindeki açık, tedbir alınmazsa, 2027’de 15 milyar euro’yu aşacak.

Sual: Anayasa’nın 49’uncu maddesinin 3’üncü paragrafı halen fazlaca tartışılıyor. Pekiyi bu niçin mühim?

Hükümetler, devamlı olarak bu maddeyi kullanıyor. Şundan dolayı bu madde, hükümetlerin bazı kararlarda “Ulusal Meclisi” bypass etmesine izin veriyor. Sadece 1962 yılından beri hükümetler, bu kolaylığa başvurmaya çekiniyor. Sendikalara nazaran bu uygulama, demokratik değil. Üstelik bu yöntemle, muhalefeti kızdırmış, fazlaca daha sert bir tutum almış muhalif partileri karşınıza almış oluyorsunuz. Karşıcılık hükümetin 49/3 maddesine başvurmasını, büyük bir yenilginin işareti ve zayıflık göstergesi olarak görüyor. Aslına bakarsan kamuoyu yoklamalarına nazaran, halkın yüzde 80’i de bu uygulamaya karşı. Macron’a destek de yüzde 28’e gerilemiş durumda.

Sual: Ülkede gerilim düşmüşken, niçin olayların fitili yeniden ateşlendi?

Paris’in banliyölerinden Nanterre’de bayağı bir trafik denetimi esnasında Cezayirli Nahel adlı sürücü, polis tarafınca vurularak öldürüldü. Bu sırada TV çekimi de yapılıyordu. Görüntülerde sürücü Nahel’in herhangi bir direnişte bulunmadığı açık bir halde görülüyordu (Meydana getirilen bir araştırmada, Fransız polisinin göçmen sürücüleri, Fransızlardan 20 kat daha çok durdurma eğiliminde olduğu ortaya çıktı). Bu vaka, ülkedeki göçmenleri yeniden sokaklara döktü. Amerikalıların “teenage” söylediği 13-19 yaş grubu; şov, sertlik ve talana başvurunca polis, aileleri hedef aldı. Çocuklarına hakim olamadıkları takdirde anne ve babaları suçlu sayacaklarını deklare etti. Bir babanın çocuğunu engellemek için otomobilinin bagajına hapsettiği görüntüleri TV’den milyonlarca şahıs izledi. Gene binlerce şahıs gözaltına alındı. Ülke çapında 40 bin güvenlik gücü görevlendirilmişti. 500 kadar polis ve jandarma yaralandı. Vakalar, Fransa’nın denizaşırı topraklarına bile sıçradı. Cenup ABD’nın kuzeyinde bulunan Fransız Guyanası’nın başkenti Cayenne’deki vakalarda serseri bir kurşun, bir kişinin ölümüne niçin oldu. Hint Okyanusu’ndaki Fransız toprağı Reunion adasında bile vakalar çıktı, göstericilerden 28’i göz altına alındı.

Sual: Vakalar karşısında Macron’un kafasında ne benzer biçimde planlar var?

Macron, ülkeyi huzura kavuşturmak için kendine yüz gün süre verdi. Başkanlığını, bilgisayar deyimiyle “reset”lemek istiyordu. Sadece vakalar o denli şiddetliydi ki, bunu başaramadı. Artık yaşlandığı için son kez turneye çıkan İngiliz müzisyen Elton John’un konserini izledi. Ülkesinde binalar, otomobiller yakılırken Macron’un konsere gitmesi şiddetle protesto edildi. Fakat Brüksel’de katılmış olduğu Avrupa Konseyi zirve toplantısını yarıda bırakıp ülkesine döndü. Fransa Cumhurbaşkanı, TikTok ve Snapchat benzer biçimde toplumsal medya platformlarından bile yardım istedi.

Sual: Fransa’ya gezi etmek güvenli mi?

Gezim sezonunun hareketlendiği bu aylarda Fransa benzer biçimde dünyanın en fazlaca gezgin çeken ülkesi, bir darbe de turistlerden yedi. Ülkeler Fransa’yı ziyaret edecek vatandaşlarına uyarıda bulunmayı dikkatsizlik etmedi. Turistler uçaklardan inebilirdi fakat ulaşım işçilerinin grevi yüzünden bir yere gidemezlerdi. Tramvay, otobüs, tren ve taksilerin çalışmadığı bir ortamda gezinsel seyahat yapmak kolay olmayacaktı. Pek fazlaca kasabada sokağa çıkma yasağı vardı ve bu yasak, gezgin tanımıyordu. İstasyonlar bile kapalıydı. Alman yetkililerin kendi vatandaşlarına yapmış olduğu uyarı ilginçti: “Geniş caddelerden ve meydanlardan uzak durun.”

Sual: Protesto gösterilerinden kârlı çıkanlar oldu mu?

Protesto gösterilerine katılan işçiler, isteklerini hemen hemen hükümete kabul ettiremediler. Fakat yasadışı da olsa bazıları maddi çıkar sağlamış oldu. Rennes komününde (öteki toplumlardan izole bir halde yaşayan şehir sakinleri), bin kadar gösterici, izinsiz yürüyüş yapmış olduğu sırada iki şahıs, bir kuyumcudan 25 bin euro değerinde minik boy altın külçe çalıp kayıplara karıştı. Herhalde, hepsi kayıt altında olan altın külçelerini paraya çeviremeyeceklerini bilmiyorlardı. Vakalar esnasında camları kırılıp yağmalanan en gözde dükkanlar ise hangileriydi dersiniz? Spor ayakkabı ve cep telefonu mağazaları.