Kitap, kırmızı ışıkta otomobilinde bekleyen bir insanın ansızın kör olmasıyla başlıyor. Peşinden bu körlük, insanın karşılaşmış olduğu öteki kişilere bulaşıyor ve ülkede bir salgın haline geliyor. Yalnız, kitapta anlatılan körlük, hepimizin bilmiş olduğu şeklinde karanlık bir körlük değil. Tam tersine beyaz bir körlük. Beyaz yıkım! Yazar bu beyaz körlüğü, ” gözü açık bir halde süt denizine dalmak” olarak tanım ediyor. İki körlük arasındaki ortak nokta ise, görme duyusunun kaybedilmiş olması. En büyük fark ise, beyaz körlüğün bulaşıcı olması.Eserde karakterler isimleriyle değil sıfatlarıyla betimlenmiş. Tabip,Doktorun karısı,oda hizmetçisi,birinci kör…

Yaşam durmuştur, insanların tek çabası, ne pahasına olursa olsun hayatta kalmaktır. Roman, kentteki akıl hastanesinde karantinaya alınan, oradan kurtulunca da birbirinden ayrılmayan, biri çocuk yedi kişiye odaklanır. Aralarında, tüm kentte gözleri gören tek şahıs olan ve gruptakilere rehberlik eden bir bayan da vardır. Bu yedi şahıs, cehenneme dönen bu kentte, hayatta kalabilmek için inanılmaz bir savaşım verir. Saramago’nun müthiş bir gözlem gücüyle betimlediği bu kaotik dünya, insanoğlunun karanlık yüzünün simgesi.

Körlük, ürkütücü bir roman, beklenmedik bir felaketi yaşayan bir toplumun iyi mi çöktüğünün, iyi mi bencilleştiğinin ve kıymet yargılarını yitirdiğinin hikâyesi. Mevzusunun ürkütücülüğüne karşın muhteşem bir şiirsellikle anlatılmış bu unutulmaz roman, usta yazarın kim bilir en etkisinde bırakan yapıtı.